Güncel

İktav Vakfı Kütüphanesi Açıldı

Vakıflar Haftası dolayısı ile İlim Kültür Tarih ve Teknoloji Vakfı İktav Vakfının Kuruluşu ile ilgili vakıfbaşkanı gazeteci ve Devri Alem belgesel program yapımcısı İsmail Kahraman’ın makalesini vebelgesel videosunu kamuoyu ile

26 Mayıs 2020 Saat: 16:30
İktav Vakfı Kütüphanesi Açıldı
İktav Vakfı Kütüphanesi Açıldı

Vakıflar Haftası dolayısı ile İlim Kültür Tarih ve Teknoloji Vakfı İktav Vakfının Kuruluşu ile ilgili vakıf
başkanı gazeteci ve Devri Alem belgesel program yapımcısı İsmail Kahraman’ın makalesini ve
belgesel videosunu kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Vakıf ve Kitap Kültürünün Önemi

Vakıf nedir
Vakıf medeniyettir
Vakıf kültürdür
Vakıf vefadır
Vakıf tarihidir
Vakıf sanattır
Vakıf emanettir
Vakıf yaşamak ve yaşatmaktır
Vakıf hayır hizmetidir
Vakıf karşılıksız vermektir
Vakıflar haftasını korona virüsü vebası dolayısı ile buruk kutluyoruz, bu sıkıntılı günler geçecek.
İlim Kültür Tarih ve Teknoloji adı ile uzun çalışmalar sonucu tamamen kendi imkanlarımızla aile
fertlerimizle kurduğumuz İKTAV www.iktav.com vakfı olarak vakıflar haftasını kutluyor, vakfımızla
ilgili hazırladığımız belgesel sinevizyonu sizlerle paylaşıyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=MzKP9tVsVdo

İktav Vakfının Kuruluş Hikayesi
Gazeteci ve belgeselci olarak dünyanın dört bir tarafını gezip belgesel çekerken beni en çok vakıf
Eserleri etkiledi gönül coğrafyamız da kervansaray medrese cami külliye çeşme kütüphane hamam
han çarşı hastane ve köprü olarak karşıma çıkan vakıf kültürünün ihtişamı karşısında heyecanlandım.
Karşılıksız hizmet etmek ve bizden sonrada yaşatmak için bir vakıf kurmak Hayatımın en büyük
tutkusu oldu. Aile vakfı kurmak için yıllar önce başlattığımız çalışma sonuçlandı tamamen kendi
imkanlarımızla bir mülkümüzü içinde 45 yıllık birikimiz olan kitap ve belgesel Arşivi ile vakıflar genel
müdürlüğüne bağışlayarak kurduğumuz aile vakfımızın sevincini vakıflar haftasında sizlerle paylaşıyor
böyle bir imkânı ailemize nimet olarak veren Allah cc şükür ediyorum.

Vakfımıza ait araştırma merkezi kütüphanesini kültür bakanlığına tescil ettirdik. Açılışına Gebze
Kaymakamı Mustafa Güler, Gebze Belediye Başkanı Zinnur Büyükgöz, Kocaeli Kültür Turizm Müdürü
Ercan Yamen ve diğer yetkililer katılmış, konuşmalar yapmışlardı.
İKTAV Vakfımız Devlet ve Milletimize hayırlı olsun.
Vakfın özel araştırma kütüphanesi ile ilgili belgesel programı sizlerle paylaşıyoruz
https://www.youtube.com/watch?v=FI-XNuMuOLQ

Vakıflar Genel Müdürlüğü Resmî İnternet Sayfasında Vakıflarla ilgili yer alan bilgi notu;

BİR MEDENİYETİN İZ DÜŞÜMÜ: VAKIFLAR

Arapça bir sözcük olan ‘vakf’; sözlük anlamı ile durdurma, hareketten alıkoyma, hareketsiz bırakma
manalarına gelir. Ayrıca “tamamen verme, büsbütün verme” anlamını da içerir.

İktisadi anlamda vakıf; kişisel çalışma ve gayretle elde edilen imkânların ve mal varlığının gönül
rızasıyla paylaşılmasını öngören hukuki bir sistemdir.

Türk Medeni Kanunu’na göre vakıf; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli
bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.

Vakıf, tarih boyunca süregelmiş yardımlaşma ve dayanışma duygusunun kurumsallaşmış halidir. O
halde vakıf tüm insanlığın mutluluğunu amaçlayan bir sistemler bütünüdür.

Tarihte ilk vakıf; Hazreti Ömer (r.a.)ın Hayber’in fethinden sonra ganimet olarak kendisine düşen bir
arazinin satılmaması, miras bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartı ile fakir, köle, misafir ve Allah
yolunda olanların istifadesi için vermesi ilk vakıf olarak kabul edilmektedir.

Vakıfların Anadolu’da hızla yaygınlaşıp önemli hale gelmesinde “sadaka, infak ve hayırda yarışma” ya
teşvik edici mahiyetteki ayetlerin yanı sıra şu hadis-i şerifler etkili olmuştur.

“Âdemoğlu vefat edince ameli kesilir, ancak üç hususta müstesna: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve
kendine dua eden hayırlı evlat”

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Malın en hayırlısı Allah yolunda harcanandır. Vakfın
en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır.”

Vakıfların Amaçları;

Vakıflar, tarih boyunca hangi amaçlarla kurulmuş olurlarsa olsunlar, İslâm ve Türk dünyasında
birbirinden önemli çok çeşitli hizmetleri üstlenerek, günümüzde modern devletin yapmakta olduğu
çok sayıda kamusal görevi yüzyıllarca başarıyla yerine getirmişlerdir. Vakıflar, aynı zamanda, servetin
zengin kesimlerden toplumun daha fakir kesimlerine doğru akışını önemli ölçüde gerçekleştirerek
sosyal dengelerin kurulmasında ve sosyal bütünleşmenin sağlanmasında, içtimaî barışın
sürekliliğinde, sınıf çatışmalarının önlenmesinde, kamunun hizmet taleplerinin yerinde
karşılanmasında, siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanmasında da merkezî yönetimlerin en büyük
yardımcıları olmuşlardır.

Vakfın özünde bulunan yardımlaşma ve dayanışma duygusu, Türkler’in İslamiyet öncesindeki
geleneklerinde de görülen bir sosyal özellik olduğundan Müslüman olduktan sonraki dönemde de
vakıf ve yardımlaşma anlayışı “Allah Rızasını” kazanma isteği ile çok daha güçlenerek, genişlemiştir.
Bu durum; vakfın belirli toplulukları kapsamasından çok, bütün insanları, hatta hayvanları ve doğayı
da içine alacak şekilde genişleyerek enginleşmesine vesile olmuştur.

Türklerin, İslamiyet öncesinden gelen adet ve gelenekleri; vakıf anlayışı ve kültürünün bir medeniyet
haline gelmesinde önemli katkılar sağlamış, İslâmiyet ile birlikte bu altyapı, semavî değerler ve
evrensel ahlaki ilkelerle inceden inceye işlenerek daha da geliştirilmiştir. Vakıfların hizmetlerinden
veya menfaatlerinden yararlanabilmek için ne etnik ne dinî ne de cinsiyet ve sosyal statü olarak bir ön
şart aranmamış, hayır hususunda kesinlikle ayrımcılık ve bölgecilik yapılmamıştır.

Diğer bir ifadeyle, Osmanlı'ya kadar hiçbir devlet, dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımı yapmadan bütün
halkının huzur ve mutluluğunu sağlayacak âdil devlet adamı prototipini ortaya koyan ve ülke
kaynaklarının toplumun bütün kesimleri arasında makul ölçülerde paylaşılmasına imkân sağlayan bir
sistemi kurarak en müreffeh şehirlerin kurulmasını sağlayamamıştır. Bunun yanı sıra, vakıf
kurumunun maddî-manevî kudretinden de tarihte hiçbir ulus Osmanlılar kadar yararlanamamıştır.

Osmanlı insanının günlük hayatında hemen her gün karşılaştığı ve yararlandığı cami, medrese,
hastane, han, hamam, köprü, çeşme, su tesisi, imarethane gibi kamusal nitelikli kurumların neredeyse
tamamı, padişahlar ve diğer yönetici zümreler ile bunların yakınlarınca hayrat olarak yaptırılmış,
bunların hizmetlerinde sürekliliği sağlamak üzere gelirlerini temin eden kervansaray, bedesten,
dükkan, bağ, bahçe gibi diğer mal ve mülkler de akar olarak vakfedilmiştir. Böylece yalnızca Allah
Rızası için kurulan vakıflar ve vakıfların topluma sunduğu hizmetler yıllar hatta yüzyıllar boyunca
yaşatılabilmiştir.

Gerek sosyal gruplar arasında dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve yakınlaşmanın temininde ve gerekse
kamunun belli sosyal kriterlere göre şekillendirilmesinde devletin elindeki en etkili kurumsal vasıta
vakıflar olmuştur. Osmanlılar, servetin belirli ellerde yoğunlaşarak sosyal refah düzeyinde aşırı

farklılaşmalar oluşması ve dolayısıyla içtimaî dengelerin bozulmasını önlemek için, kişilerin kendi
istekleriyle kurdukları vakıflardan geniş ölçüde yararlanmışlardır. İmkânı olan herkes bir hayır eseri
yaptırmıştır, buna gücü yetmeyenler bir mektep veya camiyi ya tamir ettirmiş ya da tamirine
madden-manen-bedenen katkıda bulunmuş, bunu da yapamayanlar hiç değilse bir çeşme yapımı ya
da tamiri ile ilgilenmişlerdir.

Günümüzde modern devletin yüklendiği kamusal hizmetlerin neredeyse tamamı Osmanlı’da vakıflar
eliyle yerine getirilmiş, sahip oldukları maddî imkânlara rağmen “hayr u hasenat kültürüne” katkıda
bulunmayanlara cemiyet tarafından iyi gözle bakılmamıştır.

Vakıflar kanalıyla, toplumsal servetin önemli bir bölümü, hukuken bir daha geri dönmesi mümkün
olmayacak şekilde toplumun en zengin tabakalarından en alt tabakalarına ulaşacak şekilde; bir başka
deyişle özel mülkiyete konu olmaktan çıkartılarak toplumsal mülkiyet kategorisine aktarılmıştır.
Üstelik bu aktarımın, açık bir zorlama olmaksızın, gönüllü bir şekilde yapıldığı düşünüldüğünde, vakıf
konusundaki şuurun ve duyarlılığın Osmanlı döneminde bütün medeniyetleri geride bırakan bir çıtaya
ulaştığı görülebilir.

Bundan dolayıdır ki Osmanlı medeniyeti, "vakıf medeniyeti" olarak nitelendirilmiştir.

Evliya Çelebi, XVII. yüzyıldaki Osmanlı vakıf eserler hakkında, “...ben elli yılda 18 padişahlık ve krallık
yere seyahat ettim, hiçbir yerde bu kadar hayrat görmedim" diye yazacaktır.

Osmanlı sosyal-ekonomik ve kültürel hayatının neredeyse tamamını kuşatabilecek şekilde
konumlanan vakıf sistemi, günümüzde de dünyanın dört bir yanında hâlâ hayatın vazgeçilmez sosyal
ve siyaset kurumları arasında olduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Günümüzde, bir vakfın kuruluşu, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medenî
Kanununun ilgili hükümlerine göre gerçekleşmektedir. Buna göre, kanunda belirtilen şartları taşıyan
gerçek ya da tüzel kişiler vakıf kurabilmektedirler. Eğer kurucu gerçek kişi ise Türk Medenî
Kanunu'nda belirlenen fiil ehliyetine sahip olması, tüzelkişi ise fiil ehliyetine sahip olmakla birlikte,
ayrıca, kuruluş statüsünde vakıf kurabileceğine ve vakfa malvarlığı tahsis edebileceğine dair bir
hükmün bulunması gerekmektedir.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde kurulmuş olan ve bugün yöneticileri hayatta kalmayan vakıflar ise,
Türkiye'nin en köklü ve büyük kurumlarından biri olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temsil ve
idare edilmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu vakıflar adına hizmetlerini sürdürürken, diğer
taraftan da yeni kurulan vakıfların kuruluş, dağılış ve denetim işlemlerini gerçekleştirmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre; Osmanlı ve Selçuklu Döneminden günümüze intikal etmiş
ancak yöneticisi kalmamış vakıf sayısı 52.000 adettir.

Bu tarihî vakıfların tüzel kişiliklerini günümüzde de sürdüren Vakıflar Genel Müdürlüğü, kurucularının
belirledikleri amaçlar doğrultusunda öğrencilere burs vermekte, muhtaç vatandaşlara aylık maaş ve
gıda yardımı yapmakta, ayrıca, binlerce yıllık vakıf eserlerin onarımını gerçekleştirmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce 3 bin 500’ün üzerinde vakıf eser restore edilmiştir. Son yıllarda
gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, Osmanlı dönemindeki vakıf medeniyeti canlandırılmış, ülkemiz
ekonomisine yaptığı katkı ise 2,5 milyar lirayı bulmuştur.

Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Üniversitesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversiteleri yüksek
öğrenim alanında gerçekleştirilen iki önemli proje olarak müstesna bir değer taşımaktadır.
Cumhuriyet öncesinde kurulmuş olan ve kuruluş amaçlarında eğitim şartı bulunan vakıfların
faaliyetlerini gerçekleştirmek amacıyla oluşturulmuş Üniversiteler bugün modern kompleksler içinde
eğitim vermektedir.

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi bugün de hastaları tedavi edip şifa dağıtmaya
devam etmekte, ücretsiz sağlık hizmeti sunmaktadır. Vakıflar, Vakıf medeniyeti ve vakıf bilincinin
canlandırılarak, vakıf kurumunun özünde barınan kardeşlik ve yardımseverlik duygularını yaşatarak,
gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır. (Kaynak Vakıflar Genel Müdürlüğü)

YORUMLAR Üye Girişi

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Gölge Gazetesi, Kocaeli Haber, Gebze Haber, Darıca Haber, Dilovası Haber, Çayırova Haber, Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız
Yukarı ↑