Tarih boyunca elma hep kötülük amaçlı kullanılmıştır. Misal, Truva Savaşı’nın
çıkmasına sebep elma olduğunu bilmeyen yoktur. Nerede insanlık için musibet varsa, orada
elma hep vardır. Masallarda yer alan zehirleme vakalarını hep bu meyve ile yapmışlardır.
Dünyanın en büyük firması olan Apple firması da ısırılmış elmayı logo olarak seçmiştir. Yer
çekimine sebep olan meyve yine elmadır, fakat burada faydası dokunmuştur. Giyom Tell’e
İsviçre’yi kurduran, Osmanlı sultanlarını peşinden koşturan, Pamuk prensesi derin uykulara
daldıran, New York’a ruhunu aşılayan, masalların sonunda 3 kere gökten düşen yine elmadır.
Antik Yunan’da bir kadına evlenme teklif etmek için elma sunuluyormuş. Evliliğin kötü bir
eylem olduğunu söylemiyorum. Esas bela yüzyıllar sonra o elmanın pırlantaya ve ağırlığınca
paraya dönüşmesi. Elma gibi simge olmasaydı, günümüze dönüşecek bir şey de olmamış
olacaktı.
Sonsuzluğun ilk sembolü de elma idi. Tek tanımlayıcısı da sahibinin parmaklarıydı.
Çiftleri sonsuza kadar bağladığına inanılan, anlamlar yüklenen, aşkın sembolü yüzüğümüz
için ta 5000 yıl öncesi Mısır’ına kadar gitmek gerekiyor. Arkeolojik buluntular ilk yüzüklerin
statü, rütbe farklılıkları gözükse de papirüs benzeri malzemelerden yapıldığı ve o dönemde
bile sol elin dördüncü parmağına takıldığını gösteriyor. Hemen hemen her kültürde sol
elimizin bu parmağına çok anlam yüklemişlerdir. O parmaktan geçen damarın doğrudan kalbe
bağlandığı ve sadakatin kaynağı olduğu fikri Roma’daki “vena amoris”e, yani aşk damarı
fikrine kadar gidiyor.
MÖ 2. Yüzyıldan kalan ilk evlilik akdinde, papirüs üzerine imzalı yüzüklerin nasıl
takılacağı belirtiliyor. Neyse ki yüzgörümlüğü, kaynananın armağanı ve oturma odasının
kimin alacağı görülmüyor. Antikçağda Plautus ilk defa yüzüğe sahip olma ötesinde bunun bir
sevgi işareti olduğunu yazmış. Ünlü şair Ovidius güzel bir kızın parmağındaki yüzüğün
sevginin en değerli göstergesi olduğunu söylemiş. Ama şükür ki, tek taş ve karatından
bahsetmemiş.
18. yüzyılda Victoria döneminde değerli taşlarla insan saçından yapılmış yüzükler de
moda olmuş. Asıl canımızı yakan pırlanta 1477 yılında Avusturya’da Maximilian tarafından
evlilik teklifinde kullanılıyor. Sevdiği kadına armağan ettiği düz parça, üzerinde minik
pırlantalardan M harfi yazan o yüzük kadınlarımızın gözünü açıyor. Tek taş, üç taş, beş taş
dönemi yeni bir Taş Devri olarak başlamış oluyor. Belki o yılları da kurtarırdık ama 1950
yıllarında kriz ortamında elde kalan pırlantalara Pazar arayan De Beers firması gözü kör
olasıcı yaratıcı bir reklamcı bulunca sevginin tek işareti pırlanta oluyor ve malumunuz olan
erkeklere oluyor.
Elma ile başlayan bu serüvenin pırlantaya dönüşmesinin hikâyesidir bu.