Yangına müdahale etmek isteyen itfaiye erine kadının birinin; “Yapmayın! Uğursuzluktur! Sakın ha!” diye müdahale ettiğini, itfaiye erinin de: “Tamam hanım efendi, kusura bakmayın! Şehir yanmış, önemli mi ki! Yeter ki batıl inancınıza bir şey olmasın!” diyerek kadına incelik yapması sonucu bir şehrimizin yok olduğunu düşünsenize...
Batıl inançlardan sadece birkaçını ele alarak, sizi fazla meşgul etmeyeceğim. Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, ateşe su dökmek uğursuzluktur.
Ateşe tükürmek, çok saçma bir söndürme yöntemidir. Hakikaten bunu nasıl engelleriz düşüncesinin sonucu bulunan kurtulma yoludur. Uğursuzluk denilmeseydi bu harekete, şimdi herkes tükürük bezini yanına alarak yangın mahalline gidip müdahale ederdi. Hep beraber el birliğiyle, pardon tükürük bezi birliğiyle içlerini boşaltma eylemi yaparlardı. Yanan sobanın kapağını açarak akıllarına estiği zaman tükürmeye başlarlardı ateşin alevlenmesi inancıyla. Neden bu inanç yola tükürenleri kapsamıyor, üzülüyorum ve onlara bakıp iğreniyorum doğrusu. Şöyle bir inanç oluşturulabilirdi: Yola tükürmek, tükürük bezinizin hayatınızın diğer alanlarında paspas bezi olarak kullanılacağına yorumlanır. Bu gibi bir açıklama insanoğluna terbiyeyi de vermiş olabilirdi. Ama nerde!
Ateşe sövmenin de uğursuzluk getireceğini belirtmişler. Kim ateşle, ona sövgü dolu cümleler kurarak muhatap olur ki, anlayamıyorum. Hele ki ateşe tırnak atmak bence inançların sınır tanımadığının göstergesidir. Bir de ateşe su dökmek de uğursuzlukla sonuçlanmaktaymış. O halde ne uğursuz bir meslekmiş itfaiye mesleği. Demek onlar iş gereği sürekli uğursuzluklar içerisinde boğuluyorlar. Yangına müdahale etmek isteyen itfaiye erine kadının birinin; “Yapmayın! Uğursuzluktur! Sakın ha!” diye müdahale ettiğini, itfaiye erinin de; “Tamam hanım efendi, kusura bakmayın! Şehir yanmış önemli mi ki! Yeter ki batıl inancınıza bir şey olmasın!” diyerek kadına incelik yapması sonucu bir şehrimizin yok olduğunu düşünsenize... Şehrin yanması uğursuzluk sayılmaz mı? Tabi ki inanç meselesi…
Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içinde ve bereketli olurmuş. Hele ki evin direği vardiyalı çalışıyorsa, evde diğer yaşayanlar akşamlarını haliyle karanlıkta geçirmek durumunda kalmalıdır. Evin direği normal olarak işverenden izin alıp evine gelerek ışığı yakıp tekrar işine dönmelidir. Patronla aralarında şöyle bir diyalog gelişebilir:
“Patron, ben iki dakikalığına evin ışığını yakıp gelebilir miyim?”
“Neden ki? Evde kimse yok mu?”
“Ev kalabalık diye ben gitmek istiyorum.”
“Onlara ışığı nasıl yakabileceklerini öğretmedin mi? Yoksa onlar bu yaşa gelmiş de ışığı yakamıyorlar mı?”
“Olmaaaaaz! Onlar yakamaz! Allah korusun, evin bereketini götürürler.”
“Neden ki?”
“Bizim inançlarımıza göre bu böyledir. Ne güzel, batıl matıl bir inancımız var işte, biz de bu sayede oyalanmış olmaktayız.”
“O zaman derhal ben de eve gitmeliyim. Işığı evdekiler yakmadan hemen yetişmeliyim! Yoksa çalışmamın faydası olmaz. Eeee, o zaman ben de evin ışıktan sorumlu direği oldum ki boşuna bize direk dememişler, değil mi? Bu inançla kablo bize bağlanmış olmaktadır.”
“Teşekkür ederim, patronum.”
“Hayır, patron benim!”
Budiyaloglar yaşandıktan sonra kendisini erkek hissedenler evlerine giderler. Böylece batıl inancı destekleyenler el ele yeni yeni batıl inançlara yol almaya başlarlar.