Şu son iki gündür, Onur Caymaz’ın Kırmızı Kedi’den çıkan “Pervaneyle Yaren” kitabını okuyorum. Caymaz ile kişisel tanışıklığım yok. Kendisini yalnız kitaplarıyla tanıyorum. Bir de Twitter’da takipleşiyoruz… Twitter’ı, gereksiz bir ayrıntı olsun diye anmadım. Bugün ister sağcı olsun ister solcu, şairlerin sosyal medya paylaşımları ve eserleri arasında çok büyük, gerçekten çok büyük bir “uçurum” var. Bu söylediğim, yazarların, “tivit attıkları gibi yazmaları” ya da “yazdıkları gibi tivit atmaları” gerektiğine dair bir anlam taşımıyor. Görüyoruz, işte metinlerinde İsmet Özel’i yere göğe sığdıramayanlar sosyal medyada büyük şaire dansöz filan diyorlar. Ya da şiirlerinde “vatan-millet-Sakarya” havasında olanlar yine sosyal medyada “trollük” peşindeler. Onur Caymaz, bunların dışında ve daha önemlisi ötesinde bir isim. Bunu en bariz, “Bazı Şairler” şiirinde görüyorum. Caymaz bu şiirde hem İslamcı hem sağcı hem de solcu şairleri ince bir alaya alıyor. Eskilerin tariz dedikleri: “rakı günah, çaydan geçemiyor sağcı şairler”, “memeyle cenk eden bebenin çığlığı”, “Haneke’den Sübhaneke’ye İslamcı şairler”, “gümüş saplı kaşıkla oruç bozan gurme, sonradan”, “her faşist şairle fotoğraf çektiren solcu şairler”, “süs eşyası, belediye memuru onlar…”
Onur Caymaz uzun zamandır, tek başına, pek çok cephe ile mücadele ediyor. Yeri geliyor sol’u yeri geliyor muhafazakâr camiayı karşısına alıyor ve kimseden, bir an olsun, çekinmiyor. Caymaz, şiirlerinin aksine düzyazılarında daha “kavgacı.” Şiirleri de öyle esasen; ama sesi daha usul ve daha kırılgan. Muhalif-lirik diyebiliriz onun şiirine bu yüzden. Caymaz, mesela mütedeyyin kesimin daha Fetullahçılar’ın bir örgüt, bir terör örgütü olduğunu “fark edemedikleri”; Taraf’a, Zaman’a, Aksiyon’a ödüller verdikleri ve bilumum FETÖ’cü kuruluşa Ergenekon Kumpası’ndaki tutumundan dolayı övgüler dizdikleri bir dönemde, basiret sahibi bir şair olduğunu gösterdi. “Ergenekon” yahut “Edebiyat’ın Ergenekonla İmtihanı” adlı şiir ve yazılar yazmadı; NT’de kitaplarım olsun demedi. Hatta “başıma bir şey gelmeyecekse Fetullah Gülen’i hiç sevmiyorum” diye yazan da yine kendisidir. Üstelik “2011” yılında! Demem o ki, birtakım muhafazakârlar “hoşgörü” ve “diyalog” adına, şiir diye terörist başı Gülen’in kitaplarından kafalarını kaldırmazken Caymaz gücünü yalnız Türkçe için harcıyordu. Türk edebiyatı için. Tıpkı bugün olduğu gibi…
Tabii şairin işi bugün daha zor. Çünkü sermayeyi arkasına alan bir takım edebiyat çeteleri bilinçli ve programlı bir şekilde “Türk” kelimesini kullanmamayı, kullandırmamayı birinci vazife edinmişler kendilerine. Kürt Şiiri Antolojisi, Rus Edebiyatı, Fransız sineması, Ermeni yazar gibi tanımlamalar sıra Türk’e geldiğinde; Türkçe edebiyat, Türkiye sineması oluyor birden bire. Mesela İletişim Yayınları, Turgut Uyar’ın doğum gününü şu paylaşımla kutladı: “Türkçe şiirin en önemli isimlerinden Turgut Uyar 1927 yılında bugün doğdu.” Ne hikmetse aynı yayınevi Turgenyev’in doğum gününde Rusça edebiyat demiyor da yazarın milliyetini dile getirme ihtiyacı duyuyor: “Babalar ve Oğullar başta olmak üzere romanlarıyla Rus edebiyatına damgasını vuran Turgenyev 199 yaşında!”
Bu tür tartışmalar 90’lı yıllarda da yaşandı. “Türkçe Edebiyat”ın 90’lı yıllardaki en büyük savunucularından biri Mehmet Yaşın’dı. Birçok yazısında Türk Edebiyatı kullanımının karşına Türkçe Edebiyatı koydu Yaşın. O dönemlerde de Mehmet H. Doğan gibi eleştirmenler sert ve yerinde yazılar yazmıştı Yaşın’a karşı. Tabii ister Mehmet Yaşın olsun ister Şükrü Erbaş tüm bu “Türkçe Edebiyat” kullanımları salt siyasidir. Herhangi bir edebi kaygıdan bahsedemeyiz. Çünkü Türk Edebiyatının hiçbir zaman ırksal bir sorunu olmamıştır. Bu siyasal, ırksal tutumların, özellikle 1980’lerden itibaren edebiyat dünyasına girdiğini söyleyebiliriz. Tüm dünyada Milliyetçilik irtifa kazanırken bizde Kürt Milliyetçiliği gibi “ayrılıkçı akımlar” yükselmeye başladı. Bunun sonucunda ayrılıkçılar meşruiyet alanlarını genişletmek için bu “Türkçe Edebiyat”, “Türkçe Şiir” gibi uydurukça kelimeleri yaymaya başladılar. Böyle olmasa Kürt bir şair olan Cemal Süreya, “Yunus ki Süt Dişleriyle Türkçenin” diye bir şiir yazar mıydı? Ya da Akif ve Haşim gibi şairleri dışlamamız gerekmez miydi? Burası Türkiye ise biz de herhangi bir devletin mandası, sömürgesi değilsek neden Türk Edebiyatı, Türk Şiiri demekten çekinelim? “Türkçe Edebiyaçı”lar hiç düşünürler mi, Cemal Süreya’nın neden “Ararat” kelimesini dergisine isim olarak kullanmadığını?
Caymaz son yıllarda mesaisini çoğunlukla bu Türkçe Edebiyat meselesine ayırıyor. Abarttığım düşünülmezse eğer Onur Caymaz’da ben, zamanında Ali Şir Nevayi’nin, sözgelimi “Muhakemetü'l-Lugateyn”de Türkçe için verdiği mücadelenin hassasiyetini ve bilincini görüyorum. Nevayi tabii sadece bir örnek. Yazarın, “Bir Rezillik: Türkçe Edebiyat” başlıklı yazısındaki düşünceleri, söylediğimi kanıtlar nitelikte: Bu dil, insanın ağzında annesinin sütüdür… Kelimeler güçlüdür. Bu deyimi yerleştirmek bana kalırsa kasıtlı bir eylem. Altmış yıl Türkçe edebiyat diyelim, bir asır sonra Türkiye’de edebiyatı sadece kendini Türk saymayanlar yaptı diye düşünmeye başlarız: Kendini Türk sayanlar hiçbir şey üretmedi, hep ‘ceberut cumhuriyetin ötekileştirdikleri’ edebiyat yaptı… Türkçe edebiyat rezilliği, cumhuriyeti kuran Türk halkından değilim, o tarafı seçmiyorum demektir…”
Bu Türkçe Edebiyat meselesi, öyle üzerinde birkaç cümleyle geçilecek, sıradan bir kullanım tercihi değil. Geçen yılın sonunda, 2010 kuşağı şairleri ile bir soruşturma yaptığımı şiir okurları hatırlayacaktır. O soruşturma şair bir arkadaşımız, “Türk şiiri” ibaresini kullanmıştı, doğal olarak. Aradan 5-6 ay geçtikten sonra o arkadaşla bir daha konuştum. Biraz dertliydi. Meğer benim soruşturmanın ardından yazıp çizdiği, oturup kalktığı camiadan linç yemiş. Lincin tek neden ise soruşturmada “Türk şiiri” demesi. “Türk” demesi! Başka hiçbir neden yok… Neymiş, Türkçe şiir demeliymiş, bu ülkede sadece Türkler şiir yazmıyormuş!
Caymaz ne mütedeyyin ne muhafazakârdır. Aynı zamanda, kendini solcu sanan azınlık milliyetçileri gibi bir yazar da değildir o. Fakat sadece yazdıklarından bile Kemal Tahir’i değme solculardan, Peyami Safa’yı ise sağcılardan daha iyi tanıdığı aşikâr… Çünkü Caymaz, “bir kıl koparmıştır Türkçe’den, içinde güneşler, dünyalar ırmaklar… Ama Türkçe’den…”