Hiçbir zaman "Komik" olmadı Şener Şen. Ya da salt komik peşinde olmadı. Onun için rahatlıkla
"komedyen" diyebiliriz ama. Bazı sanatçılar komik’ten komedyenliğe doğru evirilmişken, o daha ilk
filmlerinden itibaren komedyen safhasında başlamıştı sinemaya. Bu yüzden olgunluk dönemi filmleri
(Kabadayı, Av Mevsimi, Eşkıya, Gönül Yarası…) ile 1970’ler boyunca oynadığı, büyük çoğunluğu Arzu
Film’e ait olan çalışmaları arasında daima organik bir geçiş vardır. Bu anlamıyla sanki hep aynı
karakterleri canlandırır Şener Şen. Bu bir başarıdır bana kalırsa. Usta ve seçici bir oyuncunun, hayat
verdiği karakterlerle gerçek kişiliği arasında organik bir bağ kurabilmesine dair bir başarı…
Şener Şen, kendisine temin edilen, sunulan malzemeleri, kendi kişiliği ile harmanlayarak; bu
malzemelere çeşitli sözler ve hep o bildiğimiz çılgınca beden hareketlerini ekleyerek adeta yepyeni bir
insan yaratır. Bu yeni insan öylesine organiktir ki, ister Maho Ağa olsun ister Züğürt Ağa izleyiciyi
hemencecik ikna eder. Maho Ağa üçkâğıtçıdır, üstencidir, yalnızca egosu için vardır. Züğürt Ağa ise
ağa olmasına rağmen, bunun köylüleri ile bir anlamı olduğunu bilir ve ağalıktan gelen egolarını (en
azında güreş müsabakaları dışında…) törpülemeyi bilir. Ama bunca farklılığa rağmen, kıçına vura
vuran koşan bir adam gördü mü seyircinin aklına direkt Şener Şen gelir. Maho Ağa’nın “EKK” yazısını
gördükten sonraki, Züğürt Ağa’nın ise çiğ köfte tepsisiyle koştuğu sahneleri hatırlayalım. Seyircinin
aklına bu iki sahnenin ardından -karakterlerin bile ötesinde- bizzat Şener Şen gelir.
Şener Şen’i, sık sık birlikte rol aldığı Kemal Sunal ya da İlyas Salman’dan ayıran en önemli nokta, kendi
kişiliğini hayat verdiği karakterler ile mündemiç bir hale getirebilmesidir. Komik değil dedim ama
henüz “yıldız” olmadığı Arzu Film yıllarda Ertem Eğilmez’in de etkisiyle zaman zaman komik birkaç
dakika içinde buluruz Şener Şen’i. Sakarlıklar ve hiperaktif şaklabanlıklar arasında geçen bu birkaç
dakikada bile; yerinde verdiği tepkiler ve jest-mimiklerle içinde bulunduğu komik durumun,
karikatüre dönüşmemesini sağlar. Böylece kendi kişiliğini ortaya koyar. Kemal Sunal ve İlyas
Salman’da bu “kişiliği” çoğu zaman göremeyiz. Ha onların canlandırdığı bir karakter ha başkalarınınki.
Bu bakımdan Şener Şen’in rolleri daha kabul edilebilir ve inandırıcı bir hal alır. Çünkü gerçeğe daha
yakındır.
***
Hazır Şener Şen’i, Kemal Sunal ve İlyas Salman ile kıyaslamışken şunu da söylemem gerekiyor. İster
Sunal ve Salman olsun ister Şevket Altuğ ve Uğur Yücel, Şener Şen birlikte oynadığı her oyuncu ile
kusursuz bir uyum sergilemiştir. Sanıyorum Şen’in karşılıklı rollerde bunca başarılı olmasının nedeni
Arzu Film tedrisatından geçmesidir. Arzu Film her şeyden önce bir “ekip” işiydi. Arzu Film’de Ertem
Eğilmez önce bir takım oyuncular seçer, daha sonra bu seçtiği isimleri yan rollerde denerdi. Güvendiği
bu “adaylar”dan istediği, beklediği, umduğu performansı görürse başrol verirdi. (Giovanni
Scognamillo, Eğilmez’i bu yöntemi nedeniyle “yıldız oyuncu mucidi” diye tanımlıyor.) İşte Şener Şen
böyle bir ekip ortamında tam da Eğilmez’in istediği gibi bir isimdi. Şen, kurulan ikilide hem
canlandırdığı karakterin hem de kendi karakterinin özelliklerini her zaman korurdu. Buna rağmen
karşısındakini kesinlikle bastırmaz, partnerinin oyunculuğunu da öte bir boyuta taşırdı. Buna rağmen
hiçbir partnerinin sınırlarını ihlal etmez ve ondan rol çalma teşebbüsünde bulunmazdı. Şener Şen
böyle bir teşebbüste bulunmazdı ama bu çok boyutlu ve yönlü oyunculuk karşısında partneri de her
an tetikte olmak zorunda hissederdi kendisini.