Meselenin iç yüzünü daha iyi anlamak için 21 yıl geriye gitmek gerek. 1994 yerel seçimlerinden sonra başlayan bir geleneğin günümüzde halen karşılık bulmasıdır. Bu işin temeli Refah Partisi döneminde atılmıştı. Sokak iftarlarından bahsediyorum. RP ile başlayan gıda ve aş yardımı , ardından AK Parti döneminde ebat büyüttü ve geleneksel hale geldi.
Rahmetli Ahmet Penbegüllü’nün dar gelirli ailelere yaptığı iaşe yardımlarını iyi bilenlerdenim. Özellikle Ramazan ayında iftar veya sahur vakti, programsız bir şekilde fukara kapısını çalar, sofralarına ortak olurdu. Makam arabasının bagajında sıcak yemekler bulunurdu. Bir çok kez kendisine eşlik ettiğimden iyi bilirim, yaşayanlardanım. Hatta bir sahur ziyareti sonrası gördüklerimi, yaşadıklarımı, tek odalı bir gecekonduda oturduğumuz sofrayı, ‘’Bir tas çorbaya beş kaşık’’ başlıklı röportajla yansıtmıştım ki halen hafızalardadır. Ben yazarken, okuyucularda okurken ağlamıştık.
O gün bugündür gelenek devam ediyor. Penbegüllü’den sonra Pehlivan, şimdi de Adnan Köşker iki dönemdir sürdürüyor bu hayır hizmetini. Ve elbette diğer belediyeler.
Peki; sokak iftarları devam etmeli mi, durdurulmalı mı?
Bu soruya benim verebileceğim net cevap, ‘evet devam etmelidir’’
Son günlerde bazı kesimlerin bu gelenekten rahatsızlık duymuş olmaları ve bunu yüksek sesle dile getirmeleri de sadece ‘hizmete törpü-siyasi çekemezlikten’ başka bir şey değildir.
Çünkü konuya sadece siyasi gözlükle bakanların ve meselenin manevi, ruhani yanlarını görmeyenlerin tepkili olması doğaldır. O nedenle sokak iftarlarından rahatsızlık duyarlar. Zira sokak iftarlarının belediye başkanına siyasi getirisi olduğunu iyi bilirler. Bunu da bir tarafa bırakalım.. Sokak iftarlarının daha önemli kazanımları var.
Mesela ; Ramazan kültürünün ayakta kalması. Toplum dayanışmasının artması. Komşuluk ilişkilerinin gelişmesi. Dar gelirlilerin dikkat çekmesi. Çocukların eğlenmesi. Daha da önemlisi ; Ramazan geleneklerinin ilelebet aynı sıcaklıkta sürmesi.
Bir de bu organizasyonların belediye bütçesinden karşılandığını ileri sürerek siyaset ve muhalefet yapanlar var. Oysa sokak iftarlarının neredeyse tamamına yakınının hayırseverler tarafından finans edildiği gerçeği göz ardı edilmemeli. Belediyeler sadece organizasyon kısmında durur.
Yani belediyelere maddi bir külfeti de yok. Velakin olduğunu var sayalım. Ramazan’da muhtaç insanlara el uzatmak, onları sıcak yemeklerle gönüllerde ağırlamak, manevi değerleri bütünleştirmek zaten belediyelerin asli görevi değil midir? Bunun neresi yanlıştır?
Bir not aktarayım; Gebze Belediyesi Ramazan’ın ilk sokak iftarını Arapçeşme Mahallesi’nde verdi. Yunus Emre İlk Öğretim Okulu yanındaki sokağa dizilen masalar sadece iftar coşkusunu yansıtmadı, yüzlerce komşunun kucaklaşmasına vesile oldu. Hele çocukların keyfine diyecek yoktu. Ramazan Tırı'nda sergilenen eğlenceler çocukları bir başka mutlu ediyordu. Sokak iftarı evimin tam arka sokağında olduğu için pencereden izleme ayrıcalığına sahiptim.
Demem o ki;
Sokak itfaları artık geleneksel hale dönüşmüş bir kültürdür. Kente katkı sunan, renk getiren, Ramazan’ın hayasını diri tutan ruhtur. Devam etmeli, ettirilmelidir.
Bugün ‘’sokak iftarları kalksın’’ diyenler , yarın ‘Ramazan topuna ne gerek var’’ diyecekler, sonrasında da Ramazan’ı külliyen istemeyeceklerdir.
O nedenle, sokağın sesine kulak vermek kazandırır. Ne varsa sokakta var.