Haberi biliyorsunuz...
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün önceki gün aldığı karar ile Türkiye genelinde hiç bir polis merkezine basın mensubu giremeyecek, gazetecilik çalışması yapamayacak.
Bilmeyenlere anlatalım...
Geçmişte adliye saraylarında olduğu gibi il emniyet müdürlüklerinde de gazetecilerin çalışmaları için ‘basın odaları’ vardı. Bizim temelimizde ‘Polis-Adliye Muhabirliği’ olduğundan iyi biliriz. İstanbul’da önce Tercüman, sonra Sabah’ta polis muhabirliği yaptığımız yıllarda (1982-85) basın odasında pek çok haber yapmışsızdır. İşimiz gücümüz polisin çalışmasını takip etmek, elimizde fotoğraf makinesi onlarla birlikte dolaşmaktı. Bir de ‘giriş kartı’ verirlerdi. Polis merkezlerine, polisevlerine, sosyal tesislere rahatça girip yararlanmak için.
Şimdi bu uygulama kaldırıldı.
Hem de meşhur, Türkiye’yi sallayan ‘Büyük Rüşvet Operasyonu’ ardından.
Tıpkı adliyelerde olduğu gibi, basın odalarına kilit vuruldu.
Bu kilidin adı, kısaca sansürdür. Kitlelerin olup bitenden haberdar olmaması yönünde erklerin aldığı yaptırım gücüne sansür denir.
Sansür, yeni bir şey değil. Sadece basına yönelikte uygulanan bir kısıtlama değil elbette. Sivillerin özel hayatlarına dair sansürlerin olduğu da bilinir. Tarihi incelediğimizde, çok gerilere gittiğimizde bunu görebiliriz.
Asur kralı Asur Banipal döneminde halkın yaşam koşulları oldukça bozulmuş, ayaklanmalar ve toplu direnişler yaygınlaşmış, halkın uyanış ve direnişinden korkan kral, kendine güç kazandırmak için halkı bir çok şeyden men etmiştir. Düğün , sosyal etkinlik gibi. Sansür.
M.Ö. 220. yıllarda Çin kralı Şih-Huang’da halkın bilinçlenmesini engellemek amacıyla bilginlere baskı uyguluyor ve kitaplarını yasaklıyordu; var olan kitapları toplatarak meydanlarda yaktırıyordu. Yaktırılan kitaplar arasında Filozof Konfiçyüs’un kitapları da bulunuyordu. Sansür.
19. Yüzyılda Çarlık Rusya Kralı I. Nikola: “Benim eğitimli insanlara ihtiyacım yoktur. Bana sadık (bağlı) insanlar gereklidir.” şeklinde ki tarihteki yerini almıştır. Sansür.
Osmanlı dönemine gelelim.
Ali Suavi’nin çıkardığı Muhbir Gazetesinde, hükümetin politikası ve uygulamaları eleştirildiği için Muhbir Gazetesi kapatıldı. Yazarları hakkında soruşturma başlatıldı. Sansür.
24 Ocak 1870’de Osmanlı’da “Diyojen” adıyla bir mizah dergisini çıkar. Namık Kemal’in de makaleler yazdığı dergidir bu. Sonuçta imparatorluk 13 Ocak 1873’de yayın izni iptal eder ve Diyojende tamamen kapatılmış olur. Sansür.
Gelelim Cumhuriyet dönemine...
Anadolu’yu işgal eden Emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesinin devam ettiği günlerdir. Bir çok yayın kuruluşu vardır ülkede. Kimi geçmişin Osmanlısını över, kimi Meşrutiyet dönemini. Bazı yayın organları da cumhuriyete kafa tutar.
Ve, 4 Mart 1925’de “Takrir-i Sükun Yasası” çıkar. Sansür.
Yakın geçmişe de bakmak lazım..
1980 ihtilali..
Subayların haber merkezlerinde oturduğu, baskı öncesi haberleri redakte ettikleri yıllar. Bir çok gazetenin kapandığı, gazetecilerin cezaevlerine atıldığı geçmiş... Sansür.
Bugün..
Gazetecilerin resmi kurumlardan kapı dışı edildiği yıl. Halkın olup bitenden haberdar edilmemesi için uygulanan yaptırımlar.
Nazik, kibar, medeni sansür.
Ve tüm olup biteni alkışlayan millet.
Demek ki neymiş; iktidarda olan her kim olursa olsun, yönetim biçimi ne olursa olsun ; Sansür her daim milletin kaderiymiş Anadolu topraklarında..
Dünde böyleydi, bugün de..Yarında böyle olacak, şüpheniz olmasın.
Zira saltanatlık hoş bir güçtür.