Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker’le ikinci kez sahurda bir araya geldik. İlki geçen Ramazan’da idi. Sadece biz değil, Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan sahur davetinde 70’e yakın gazeteci vardı.
Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, us’umuzda kalan intibaları yansıtmakta yarar var.
Önce şunu belirteyim; ardından gözlemlerimi yorumlayarak aktarmaya çalışacağım. Karşımızda ‘Gebze sevdalısı’’ bir Köşker bulduk. Bir de ‘ağabey’ kimliğinde bir Köşker.
Açayım…
Bizim gazetecilik hayatımız başladığında ilk tanıdığımız Gebze Belediye Başkanı rahmetli Sedat Tüze’ydi.
Tüze’nin son dönemlerine yetişmiştik. Ardından 12 Eylül’ün atadığı Emekli Binbaşı Kubilay İlgün oldu. O günden bugüne, yani Köşker’e gelinceye kadar tüm başkanları tanıdık, yazdık, çizdik, dost olduk, atıştık, mahkemelik olduk, küs kaldık..
Fakat hep Gebze’nin menfaatlerini savunduk.
Çok açık söylüyorum; Köşker’e gelinceye dek, ne basınla bu denli sıcak ve dostane ilişkileri olanı gördük, ne de candan Gebze sevdalısını. Dün gece Tarçın’da sahur sonrası Köşker’in konuşmalarını dinlerken, biraz da nostalji yaptım.
Köşker’i yarım kulakla dinliyor, bir taraftan da 30 yılı aşkın meslek hayatımda gördüğüm Belediye Başkanlarını analiz ediyordum. Beni bu denli düşünceye yönlendiren de, yine Köşker’in söylemleriydi.
Zira, bir insanın Belediye Başkanı olması demek, onun tüm benliği ve yüreğiyle o kenti düşünecek anlamına gelemeyebiliyor. İşte geçmişten kastımda bu. Ancak Köşker’in bakış açısı, çabaları yavan değil, tüm içtenliğiyle ‘samimi’ geldi bana.
Öyle ‘’iş olsun torba dolsun’’ mantığı değil.
Kendisini bu kente ve kentliye adamış bir Adnan Köşker gördük. Sahurda çok sayıda gazeteci vardı ve muhtemelen pek çoğu da bu satırların yazarı gibi düşünecektir.
Biraz daha açayım..
Kentli olmak, kenti solumak, kentle var olmak ve kente katkı sunmak farklı bir meziyettir. Dediğim gibi ,sadece Şehri-emin vasfı yetmeyebiliyor.
Samimi olmak gerekiyor.
Köşker gibi…
Gebze’nin uzak geçmişini bilenler, onu da geçelim; son beş yılını yaşayanlar aradaki farkı idrak edecekler, o durumda bize hak vereceklerdir. Bir köy edasında olan Gebze’nin geldiği nokta ortada.
Metropollere kafa tutan bir Gebze.
Gebze ve kentlilik üzerine sıkça yazdığım bilinir. Gebze’de doğan veya doyan herkesin bu kente harç katması gerektiğini savunurum. Dolaysıyla benim ilçemin modernleşmesi, çağdaş mimarinin artması, halkının medenice yaşaması, sosyal donatıların çoğalması , asayişin ‘berkemal’ olması, onu gerçekleştirenlere hakkının teslim edilmesiyle eşanlamıdır.
Sahurda Köşker’in Gebze üzerine anlattıklarında bu samimiyeti yakaladım.
Detaylara girmeyelim.. Haber sütunlarında okuyacaksınız.
‘Ağabey’lik teşbihimize gelince…
‘’Basın-siyasetçi-Gebze-hizmet’’ dörtleminde güzel bir konuşma yaptı Köşker. O konuşması içindeki öz güveni, telkinleri, öneri ve yine samimiyetinin özeti; ağabeylikti.
Sanki, siyasetçi ceketinin astarında, aslında bir Gebze ruhu saklıydı ve onu dışa vurdu.
Velhasıl;
Sahur güzeldi. Tarçın’ın menüsü dört dörtlüktü.
Hazırun keyifliydi.
Belediye Basın Bürosu’nun kadrosu ; Gürsel Şallı, Erol Selamet ve Ulaş Mahmutoğlu yine harikaydılar.
Gazeteci kardeşimiz Abbas Sır'ın içi 'sır' dolu sofra duası süperdi.
Tüm bunların içinde Adnan Köşker’in ‘’ Bir insan yirmi beş yılda emekli oluyor, biz henüz beş yılı geride bıraktık’’ sözleri, her ne kadar o an ki espriydiyse de, gizemli mesaj içeriyordu.
Sanki kendisiyle ‘’gelecek dönemlere alışmalıyız’’ der gibiydi.