Kadın cinayeti duyduğumda korkunç üzülürüm. Bırakın cinayeti, kadına fiziki şiddete bile felaket derecede karşı olduğumdan, bütün haberlerde beynime kan sıçrar. Tüylerim diken diken olur ve ''caniler'' diye haykırırım.
Tülay'ın ölüm haberini alınca....
Tülay Dağaşan. Bizim meslektaş. Çiçeği burnunda bir gazeteci, bir kadın, bir anne.
Tülay'ı , bir yıl evvel İrfan Yormaz'ın Anibal Gazetesi'nde tanıdım. Saygılı, iyi niyetli, gazeteciliğe tutkun birisi olarak yer etmişti bende. Sonrasında bir çok toplantıda karşılaştık, hasbihal ettik. O'nda, mesleğimize karşı beslediği azmi görmek, meslek büyüğü olarak bana karşı olan saygısını hissetmek , Tülay'a daha fazla değer vermeme sebep olmuştu. Çalışmaları, ortaya çıkardığı sonuçlar ve bir kadının meslek aşkı , takdirimi kazanmıştı. Gelecek vaat eden iyi bir ferformans içinde olması, hele de reklamcılık alanında ki çabalarını gördükçe, içten içe ''Tülay'ı Gölge'ye transfer etmeliyim'' diye düşünsem de, İrfan'a yanlış olur diye vaz geçiyordum. Zira, İrfan Yormaz'da benim çırağımdı. Usta, çırağa yanlış yapmamalıydı.
İrfan'dan ayrıldığını duyduğumda, Gölge Medya'ya reklam sorumlusu olarak transfer etmeyi düşünürken, Hedef TV patronu Nihat Yıldırım önce davranmış, kadrosuna katmıştı. İki ay sonra da Bülent Kömürcü 'nün Batıyakası'na geçtiğini öğrenmiştim.
Dün akşam yeni bir kadın cinayeti haberi geldi...
Bu kez vurulan, öldürülen gazeteci Tülay Dağaşan'dı.
Tülay, Darıca'da eski eşi tarafından sıkılan 3 kahpe kurşunla can verdi. Bir kadın, bir insan, bir gazeteci daha katledildi.
Haberi alınca nutkum durdu.
Daha iki ay önce Hedef TV'ye canlı yayın konuğu olduğumda , hep birlikte kahvaltı yapmıştık. Yüzü gülen, gözleri parıldayan, nezaketi yaşam tarzına çevirmiş bir kadın katledildi. Bir anaya kurşun sıkıldı. Bir insan öldürüldü.
''Niçin, nasıl, neden'' gibi sorulara cevap aramın kıymeti yok. Sonuçta ortada bir cinayet var, bir kadın daha evlatlarından koparıldı, soğuk toprakla buluşturuldu. Tetiği düşüren eski eşi hangi kafayı yaşıyordu, bilemem. Lakin iki yıl önce boşandığı bir kadına ne hakla mermi sıkar ki..!
Yoksa yasaların boşluğuna mı sığınacak? Yoksa başını alıp giden kadın cinayetlerinin karşılıksız kalmasından güç mü aldı ?
Töre midir nedir.... Batsın sizin töreniz, geleneğiniz, ataerk kurallarınız.
Duydunuz mu? Bir kadın, bir insan daha kurban oldu. Şimdi ne olacak, geride kalan iki öksüz evladın günahları neydi ki.
Ne zaman, nasıl duracak bu cinayetler, sonu nasıl gelecek.?
Elbette yasalarla... Ağırlaştırılmış hükümlerle. TCK'da yapılması gereken yeni düzenlemelerle. Belki de kısasa kısas yöntemlerle.
Bugün Türkiye'de cinayetin cezası, bazen neredeyse ödüllendiriliyor. Mermi sıkan, kelle kesen, vahşice yakan, tecavüz edip boğan , en baba 5-6 yıl kapalı cezaevinde yattıktan sonra açık ceza infaz kurumlarına çıkıyorlar. Bu da doğru değil. Nitekim, açık cezaevinden üç aylık izine çıkan pek çok makhümun izindeyken bile suç işledikleri, tekerrürü, mükerreri oldukları da bir gerçek.
Ne yapılmalı?
İşte asıl soru bu...
Madem, şimdilik ülkemizde 'idam' cezası yok, o halde;
1- Kadın-erkek-çocuk cinayeti ayırmaksızın; parmağı tetikte olan canilere ağır , çok ağır mahpusluklar verilmeli.
2- Cinayet hükümlüleri , mahkumiyetlerini tümden kapalı infaz kurumlarında geçirmeli.
3- Cinayetten ceza alanlar kesinlikle ve kesinlikle açık ceza infaz kurumlarına çıkarılmalamlı, bu haklar iptal edilmeli.
Dün Zehra idi, Neslihan idi, Hatice idi, Sümeyya idi.
Bugün Tülay.
Dün Selami idi, Hamit idi, Teyfik idi, Mahmut idi..
Bugün Abbas.
Yeni Tülay'ların katledilmemesinin yolu , TCK'dan geçer. Bu da böyle biline.
Unutulmamalıki; Allah'ın yarattığı , dünyanın en güzel canlısına 'kadın' denilir. Şiddet uygulayan korkak ve cahiller ise, insan görünümlü canavarlardır.