1999 depreminden sonra ülkemizde pek çok orta şiddetli veya artçı depremler meydana geldi. Ancak hafızalarda yer eden en büyük deprem , o Gölcük depremi dediğimiz, onbinlerce vatandaşımızı kaybettiğimiz 99 depremidir.
O günün üzerinden yirmi sene geçti.
Ülkemizin deprem kuşağında olduğu gerçeğine karşın , olası depremlere yönelik bugüne dek ilmi ve teknolojik hazırlıkların yapılmadığı da aşikar. Dikkat ederseniz o günden buyana herşey sözde, kağıt üzerinde , masada , rafta kaldı, kalıyor.
Bu acı gerçek maalesef yirmi yıl sonra da depreme hazır olmadığımızı, hazırlanamadığımızı, hazır edilemediğimizi gösteriyor.
Tam yirmi yıldır uzmanlar basbas bağırıyor: İstanbul depremi yolda.
İşin erki, siyaset edenleri , yasa yapanları ise yirmi yıldır kaval çalıyor.
Elle tutulur, gözle görülür, somut ne var?
Hiç.
İnşaat sektörüne bakın. Kaçak yapılar halen devam ediyor. Yapı denetim büroları ilk kurulduğu ivmelerini kaybetmişler, sektör dün olduğu gibi bugünde günlük rant kavgası ve kaygısı ekseninde dönüyor. Acı tarih olan 99'da hafızalarda bir de Veli Göçer kalmıştı. Yarın öbürgün yeni Veli Göçer'lerin ortaya çıkmaması için, inşaat sektörü Japonya teknolojisi düzeyinde disipline edilmelidir.
Elbette eğitim bu işin başı. Deprem gerçekleri müfredata girmelidir. Hatta anaokulundan başlatılmalı, deprem ilk ve ortaöğrenim kurumlarında zorunlu ders haline getirilmelidir.
Dediğim gibi tam yirmi yıldır 'İstanbul depremi'' deyip duruyoruz. Sadece duruyoruz ama. İstanbul demek Gebze demektir. Son on gün içinde Silivri açıkları merkezli iki depremin yansıması Gebze'de zıplatmadı mı bizi? Demek ki İstanbul depremi deyip geçiştirmemeli, bir an önce kendimizde önlemlerimizi almalıyız.
Allah gecinden versin, ancak gerçek şu ki; bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa gelecek on yıl diliminde İstanbul kara talihiyle, Allah'ın takdiriyle yüzleşecek. Küçük bir artçıda bile sosyal yaşamın ve iletişimin felç olduğu, bilinçsiz panik ve korkunun yaşandığı dünkü depremden sonra, ''Büyüğünden Allah korusun '' demek, sorumsuzluğun da göstergesidir.
Tekrar ediyorum.. İstanbul demek, Gebze demektir.
O nedenle , çiçeği burnunda Gebze, Darıca, Çayırova ve Dilovası belediye başkanlarına tarihi ve hayati sorumluluk düşüyor.
Bırakın merkezi hükumet kararlarını. Es geçin partinizin siyasi kurallarını. Siyaseti, altyapıyı , üst yapıyı,çocuk parkını , düğünü, sünneti, açılışı törenlerini falan filan. Bunları bir tarafa bırakın. Rüştünüzü ispat etmenin en büyük yolu deprem sorunu.
Her şey bir tarafa, bu konuda proje geliştirin. Hem de çok ivedilikle. Olası büyük bir depremde halkınız canını nasıl kurtarır, ne yer , ne içer, nerede saklanır , nasıl toplanır , iletişimi nasıl kurar, sağlık ihtiyacını nasıl giderir, psikolojik desteği kim verir, ulaşımı nasıl sağlar , enerji ihtiyacı ne şekilde karşılanır, enkazlar nasıl kaldırılır, defin işlemleri nasıl olur ?
Ve bir an önce, bu yöndeki projelerinizi uygulamalı olarak kamuoyuyla paylaşın. Hadi bakalım, görelim sizi.