Bu yazıyı okuyanlardan kaç kişi ''12 Eylül'' öncesini yaşadı bilemiyorum. O günleri bilmeyenler için küçük bir hatırlatma yaparak başlayayım; Terör kol geziyor, mafya cirit atıyor, yolsuzluk tavanda duruyor, sağ-sol kavgaları hergün can alıyor, vatandaşlar can derdi yaşıyor, karaborsa abilik yapıyor, ekmek karne ile satılıyor, tüp-gaz-benzin kuyrukları uzadıkça uzuyor, evde çıra yanıyor, evlerin çırası yanıyordu.
Yollar böyle davasa değildi. Köprüler-barajlar, otoyollar, teknoloji, renkli tvler yoktu. İlçelerde emniyet müdürlükleri yerine emniyet amirleri vardı. Hoş o tarihlerde Gebze, polis başkomiserliğiydi sonra amirlik oldu...Zabıta bile patişahtı.
Mesela Gebze...
İstanbul'un tam da arka bahçesiyi. Orada olup biten her kanunsuzluğun, her bir cinayetin çöplüğü Gebze'ydi. İstanbul'da işlenen cinayetin maktülü kesinlikle Gebze'nin bir ücra köşesinde bulunurdu. İzmit'in görünen yüzüydü Gebze, ama bir o kadar da uzak. Faili meçhuller ülkede önlenemez bir yükselişteydi. Tabir-i caizse kardeş kardeşi vuruyor, baba oğula düşmanlık besliyordu.
Solcu, giydiği yeşil parke ve pos bıyığından, parkesinin cebinde taşıdığı Cumhuruyet, Aydınlık, Demokrat gibi gazetelerden tanınır, sağcı ise genellikle çengel bıyıklarından anlaşılırdı. Geceleri ise kimin kim olduğu kesinlikle anlaşılmazdı..
Polis donatısız, asker kontrolsuz, iktidar yeteneksiz, vatandaş çaresizdi....
Aradan yıllar geçti.... Ülkemiz değişti, beklenmedik yeniliklere sahip oldu. Dağlar delindi tüneller çıktı ortaya, denizler arşınlandı marmaraylar indi deniz altına, sahillerin bir ucundan diğeri asma köprülerle bağlandı birbirine. Teknoloji aldı başını gitti, dijital telekominikasyon tüm özgürlüğüyle hüküm sürmeye başladı. Hayat kolaylaştı, ülke dünya ile endekslendi. Tabi tüm bunlar olurken arada bir ipin ucu kaçırıldı. Besleme güçler türer oldu, çıkar amaçlı örgütler, vatan hainleri, sırtını devlete dayayan imtiyaz istismarcıları köşeleri tuttu bir anda. Yükselen, gelişen, büyüyen ve dünyaya kafa tutan Türkiye önlenemez yükselişini yaşarken, içerden ve dışardan, erkten ve sokaktan yeni yetmeler, bunla birlikte de güç sarhoşları çıkardı içinden. E, bu durumda elbette bazı kesimlerin, bilinen bilnmeyen şer odakları ile suç timsahlarına meydanlar peşkeş çekilmiş oldu.
Eğitimde ilerledik..
Sağlıkta büyüdük..
Sanayide hamle yaptık. .
Savunmada milli olduk
Sosyal devletçilikte örnek olmaya başladık...
Tüm bunları yaparken hatalar da yaptık. Devletin olanaklarını ''milli çıkar'' mantığıyla ipe sapa gelmezlere bıraktık. Hal böyle olunca da bu duruma düştük. Herşeyin başı devlet iken, devlete laf gelmesin diye sokaktakilerden medet umduk. Çete, mafya, örgüt denilen unsurlar işte böyle doğdu, palazlandı, yol aldı.
''Değneğin iki ucu pis ''misali , şimdi arınma vaktidir. Velhasıl devlet devletliğini yapmalıdır. Bu filmlere el koymalıdır.
Zira; tamda huzura kavuşmuşken, itibar kazanmışken, gayrimilli hasıla yükselmişken, barajlar, yollar, köprüler çoğalmışken, FETÖ'cüler devletten def edilmişken, sağcı-solcu yerini kardeşlik-dostluğa bırakmışken, olup bitene seyirci kalmak ayıptır, günahtır. Tam da bu noktada devlet devletliğini göstermeli, siyasi ahlak da devreye girmelidir.