Asrın felaketi olarak adlandırılan ''Çoklu Deprem'', merkezi hükümetle yerel yönetimlerin toplumsal sınavı olurken, milletinde dayanışma ve seferberlik ruhunu perçinleştirdi. Hep bir ağızdan hiç bir zaman böylesi felaketleri yaşamak, görmek istemediğimizi temenni ediyoruz. Elbette Allah bir daha bu ve benzer acıları yaşatmasın. Peki ne kadar hazırlıklı ve sorumluluk bilincindeyiz, bu da tartışılır.
Zira; deprem kuşağında yaşayan millet olmamıza karşın halen boş temenniler ve bilimden uzak yarınların başlangıcındayız. Maalesef inşaat sektörümüzün kötü bir sınavıdır Çoklu Deprem. Kentsel dönüşümün ivedilikle hızlandırılması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hele de deprem uzmanlarının ağız birliği etmişcesine İstanbul'u sıkça işaret etmeleri, olası felaketin boyutlarını ürpererek hayal etmemize sebep oluyor.
İşte burada karşımıza yine kentsel dönüşüm ve yapıların dayanıklığı gerçeği çıkıyor. Son kırk yıla bakalım. Başka İstanbul olmak üzere, ilimiz Kocaeli'de dahil, ülkemizin her noktasında son kırk yılda inşa edilen yapıların harcını , demirini, inşaasını incelemek yeterli. Bir gerçek var; Gebze'deki çoğu binanın kumu Sakarya'dan, Eskihisarda'ki denizden çıkarılarak yapıldı. Demiri bildiğiniz teneke. Tuğlası, briketi el yapımı. Harcı kürek karması.
''Allah'a emanet oturduğumuz'' da bir gerçek.
Oysa son on yıldır Türk inşaat sektörü muazzam şekilde teknoloji kazandı. Harç makineleri, vinçler, kaya kütlesi gibi betonlar, çelik yapılar ve tüm bunlarda oluşumu sağlayan ekipmanlar daha modern oldu. Fakat bilinçsiz kullanım, aç gözlülük, imara aykırı yükseliş, maliyetten ceplemeler ister istemez yeni yapıların çoğunu daha temeldeyken riskli duruma getirmiş oldu. Bir de adamcılık ve siyasi kayırmayı ekleyin. İşte felakete giden yollar bundandır. Kestirmeden hızla zengin olayım mantığı da cabası.
Deprem gerçeğini bile bile bilimden uzaklaşmak ağır bedellerle karşımıza çıkıyor.
İçimiz yanıyor, kan ağlıyoruz, yıkıldık. Ancak silkelenmek, ayağa kalkmak ve ivedilikle bilime sarılma vaktidir.
Yarınımız meçhul..
İstanbul bağıra bağıra geliyor...
Kocaeli diri fay hattı üzerinde duruyor. Bu gerçekler göz önündeyken, tez vakitte , süratle kentsel dönüşüm şart.
Denizden çıkarılan kumla örülmüş, hurda demirle bağlanmış, sönmüş kireçle karılmış, el yapımı briketlerle inşa edilmiş yapıların yerine devlet desteğiyle de raylı sistemli binalar yükselmeli ülkemizde.
Yazımızın başında hükümetin ve yerel yönetimlerin sınavından bahsetmiştim. Açalım biraz ; Evet doğru. Beklide dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş devlet- millet dayanışmasını sergiliyor ülkemiz. Herkes seferber olmuş durumda. Devletin bu yöndeki çabalarını hiç kimse inkar edemez. Bu sorunun muhalefet boyutu olmamalı. Yerel yönetimlerin nasıl çırpındığını, deprem bölgesinde nasıl hummalı çalışmalar yaptığını görüyoruz. Kendi bölgemiz adına konuşacak olursak ; Başta Kocaeli Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Gebze, Darıca, Çayırova ve Dilovası belediyeleri takdire şayan çalışmalar sergiliyorlar. Bir an olsun deprem bölgesinden ve depremzedelerimizin yanından ayrılmadıkları aşikar. Yüzlerce can kurtardılar.
Bu gerçeklerle birlikte aklımıza Gebze'nin durumu takılıp duruyor. Sadece Gebze değil , tüm ilçelerimize aynı soruları sormak doğru olur. Soruların cevapları bir an önce verilmeli, kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Şöyle ki;
1- Bölgemizde 1999 depreminden sonra kaç yeni bina yapıldı, deprem yönetmenliğine uygun mu?
2- O günden bu yana hasarlı binaların akıbeti ne oldu? Kaç bina makyajlandı, montalandı, gizlendi?
3- Mevcut irili ufaklı bütün müteahhitlerin listesi emniyete verildi mi?
4- Gebze ve bölgesinin deprem röntgeni çekildi mi?
5-Olası bir depremde koordinasyon nasıl sağlanacak, şema hazırlandı mı?
6- Erzak, su ve giyim ihtiyacı için bir depo oluşturuldu mu?
7- Yağmaya karşı koordinasyon planları yapıldı mı?
8- Gebze, depreme ne kadar hazır?
Tüm bu soruların yanıtını Başkan Zinnur Büyükgöz'den bekliyoruz.