Soma’ya yönelik değerlendirme yaparken biraz daha sağduyulu ve soğuk kanlı olmamız gerekiyor. Bu durumda sağlıklı sorular sorabilir, olmazsa olmaz niteliğindeki cevapları alabiliriz.
301 can gitti.
Bunun elbette hesabı sorulmalı. Geri gelemeyecek 301 can. Yüreklerimizi dağlayan, ulusumuzu tarifi imkansız acılara gömen ve bedeli ödenemeyecek 301 can.
Bu kazanın gösterdiği somut bir realite şu: Maden ocağı veya asker ocağı fark etmiyor, çalışma alanının her dalında mutlak ve mutlak önlem alınmalıdır. Zira önlem almak bedel ödemekten çok daha ucuzdur.
Facianın üzerinden günler geçtikçe anlıyoruz ki, maden ocağını işleten firma ‘iş sağlığı ve iş güvenliği ‘’ konusunda aslında hiçbir önlem almamış. Önceki gün düzenledikleri basın toplantısından da ortaya bu gerçek çıktı. Şimdi bu firma önlem almayışının bedelini nasıl ödeyecek hep birlikte göreceğiz.
Giden canların bedeli para ile ölçülebilir mi, gidenler geri gelebilir mi bakacağız(!) Soma’da şehit olan 301 kardeşimizin bedeli neye göre ölçülecek göreceğiz. İşin vicdani boyutu nasıl tamir edilebilir ki? Hükümet yetkililerinin serin su serpme çabaları kaç para yazar,onu da göreceğiz.
Soma, iş hayatının belki de bir dönüm noktası, miladı olacak. Sonuç ne olursa olsun, işveren ve sorumlular en ağır cezalar alsalar bile yanan yürekleri soğutmayacaktır.
Tüm bunlardan sonra toplumun beklentilerini karşılamakta siyasi iradenin görevidir. Yargıya da çok önemli sorumluluk düşüyor.
Bizimde aklımıza onlarca soru geliyor..
Hatırlayınız; 17 Eylül deprem felaketinde bir Veli Göçer vardı. Yaptığı binalar depremde çökmüş ve Göçer, göçen binaları nedeniyle ikinci gün göz altına alınmış, sorgulanmış, yargılanmış, tutuklanmıştı. Hem cezasını çekmiş, hemde toplum vicdanı bir nebze olsun rahatlatılmıştı.
Ya bugün?
Tam 301 cana mal olan maden faciası sonrası ne göz altı var, ne tutuklanan birileri. Deprem , doğal afetti. Allah’tan gelen.
Hadi diyelimki maden faciasının bilançosu da takdir-i ilahidir. Lakin, önlemsizlik ve sorumsuzluğun eseri değil midir?
Veli Göçer’i ‘binaları çöktü, can aldı’’ diye içeri tıkan adalet, Soma’da neden harekete geçmemiştir? İnanın giden yüzlerce canın acısı, sergilenen adaletsizliğin acısı yanında hafif kalmaktadır.
Facianın aklımıza getirdiği bir soruda ; maden ocağında niçin iletişim yatırımı ve yaşam odalarının olmadığıdır?
Pişmiş kelle gibi sırıtarak ‘yaşam odamız yoktu. Bu kaza 3-4 ay sonra olsaydı işçilerimiz ölmezdi’’ şeklinde savunma yapan bir patron zihniyetine ise diyecek laf bulamıyoruz.
Bu ülkede olan maalesef her zamanki gibi emekçiye, alın teri dökene oluyor. Ancak bugün Soma gösterdiki; orada, madenin içine sadece alın teri dökülmüyor, artık orada kan dökülmüştür. O kanı işletme sahipleri ve siyasi erk nasıl öder onu da bilemiyorum.
Kafama takılan bir şey de iletişim…
‘’İçeriyle iletişim kuramıyoruz ‘’ diyor yetkililer..
Yaşadığımız teknoloji çağına hiç yakışmayacak bir gerekçe. Maliyetten kaçınan, insan emeğini hiçe sayan öyle bir işverenden başka bir gerekçe beklenemzdi zaten. Oysa biraz düşünebilseler, biraz paraya kıyabilselerdi iletişime de yatırım yapabilinirdi. En azından tüneller içinde yanmaz kablolardan oluşan telefon haları oluşturabilirlerdi.
Soma’nın özetine gelince; Geri gelmeyecek onlarca can. Ocaklarına ateş düşen yüzlerce hane. İhmal ve sorumsuzluğun tavan yaptığı bir yönetim işleyişi. Hesap sormakta zorlanan bir siyasi iktidar. Grizu faciası öncesi gibi sıkışmış patlamaya hazır öfkeli bir toplum. Ve her kötü hadiseden siyasi rant elde etmeye koşan vandallar.
Geldiğimiz nokta bu işte..
Sahi 301 can kaç para eder?