Rahmetli babam Selahattin Sarıçam, Dilovası’nda bulunan Basf Sümerbank'ta çalışıyordu, o zamanki adı ‘bekçi’, şimdiki adı ‘güvenlik görevlisi’ idi. Fabrika yürüme mesafesindeydi, Diliskelesi Mahallesi’nde oturuyorduk.
Her sabah 07’de evden çıkar 07.30 da işinin başında olurdu. O sabah evden çıktı, beş dakika sonra geri geldi.
Anneme , ‘’Asker yolları tutmuş, işe gidemeyeceğiz, ‘darbe’ olmuş . dediğini hatırlıyorum.
Darbe..!
İlk defa duyduğum bir kelimeydi.
‘’Darbe nedir baba?’’ diye sordum.
‘’Darbe’’ diye söze başladı babam. ‘ 'Gasp ve hırsızlıkla ülke yönetimini ele geçirmek’’ gibi bir şey.
Yani demek istedi ki; ‘’ Milli iradesini ortaya koymuş seçmenin, kendini yönetsinler diye seçtiği insanları, hükümeti silah zoruyla indirmek, yönetimi gasp etmek, hakkımızı çalmak.’’
Ne zaman ki ‘darbe’ kelimesini duysam, o günü hatırlarım. 12 Eylül 1980 darbesini.
Evet, merhum babamın, ilkokul mezunu bekçi babamın anladığı ve anlattığı darbe ‘gasptı, hırsızlıktı’’ . Özgürlük yoktu, insan hakları yoktu, demokrasi olamazdı. Darbe böyle bir şeydi.
Darbeciler ise gaspçı, hırsız, insan düşmanı, ihanet çemberi içinde olanlardı. O tarihlerde anladığım buydu, halen de düşüncem bu.
Şimdi ise, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün 6. yılı. Buna başkaldırı da diyebilirsiniz, isyan da. Ama en net anlatabilecek iki kelime var: Hainlik ve İhanet.
Ve o gece meydanlarda olan Türk Milleti bir şeyi gösterdi; Bu ülkede bırakın darbeyi, teşebbüse dahi geçit verilemeyecek, verilemez. Milli iradeyi kimsenin silah zoruyla gasp etmesine, özgürlüğünü çalmasına asla izin verilmeyecek. 15 Temmuz gecesi halkın nasıl da ülkesine ve demokrasisine, sandığa ve özgürlüğüne sahip çıktığını gördük.
Net olan bir şey de şu: Bu ülkede hiçbir zaman ve kesinlikle darbe marbe mantığı geçerli olmayacaktır. Teknolojinin altın çağını yaşayan, son derece bilinçli ve demokrasinin nimetlerini, özgürlüğün ayrıcalıklarını idrak eden bu millet, darbe mantığını asla kabul etmeyecektir.
O gece ülkemizin nasıl bir felaketle karşı karşıya kaldığını anlamak için görüntüleri izlemek, ortaya çıkan ifadeleri okumak yeterlidir. Şunu net söylemekte yarar var: 15 Temmuz girişimi sadece bir darbe teşebbüsü değil, çok iğrenç bir işgal hareketidir. Vatan hainliği, kahpeliktir
Zira tepeden insanlar üzerine yağan mermiler, bedenleri ezip geçen tanklar, bombalar, Cumhurbaşkanı’na yapılmak istenen suikast ve diğer planlar, bu kalkışmanın sadece bir darbe değil, işgal ve kendi milletini imha kepazeliği olduğunu gösterdi.
Bugün geldiğimiz noktada milletin milli iradeye sahip çıkması, siyasi ayrım gözetmeksizin tek bir vücut olması ise bölünmez bütünlüğümüzün göstergesidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok önceleri dediği gibi, ’İnlerine girilene’ kadar devam etmeli, soyları kurutulmalıdır.
Toplum, bu vesileyle bir şeyi çok reel idrak etti. O da şu; Artık Türkiye’de hiçbir şey 15 Temmuz öncesi gibi olmayacak.
‘’Her şerde bir hayır vardır ‘’ deriz ya.. 15 Temmuz teşebbüsüne de öyle bakmak lazım.Anayasa ve hukuk dışına çıkanlar, devletin kendine emanet ettiği silahı devletine doğrultanlar, her şeyden bi haber gencecik Mehmetçiği ‘’tatbikat var’ deyip kandırarak , sokağa dökenlerin hainlikleri kendileriyle beraber toprağa gömülmüştür.
Tarihe kara bir leke ve demokrasi ayıbı olarak geçen 15 Temmuz başka bir gerçeği daha ortaya çıkardı.O da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gücü, milletin kendisine olan bağlılığı ve sevdası.
Demek istiyorum ki; Darbeyi savunana, darbeye teşebbüs edene, darbeyi özleyene, darbeyi düşünene, darbeye zemin hazırlayana, darbeyi aklından geçirene lanet olsun.
15 Temmuz geçti gitti, lanetle anacağımız bir kara gece olarak tarihimizde yerini aldı. Ve artık dün olduğu gibi bugün de, ülkemize ve demokrasimize çok daha fazla bağlanmak vaktidir.