Dermatoloji Uzmanı Dr. Bilge Ateş konu hakkında bilgiler verdi.
Deri, dış dünyayla organizma arasında sınırı belirleyen bir ‘bariyer’ olmanın ötesinde, kişiler arasında sözlü olmayan iletişimin temel organıdır. Beyinle aynı embriyolojik kökeni paylaşan derimiz, dış dünya ve başkaları ile doğduğumuz günden beri ilk temas noktamız, duygu, heyecan ve tepkilerimizin ifade organı, aynı zamanda beden imajının da en yoğun olarak somutlaştığı organımızdır.
Öfke, korku, utanç ve kızgınlık gibi duyguları açıkça ifade etme, emosyonel uyaranlara yanıt verme, kişinin kendilik imajı ve özgüvenini sağlama ile bebeklikten yetişkinliğe doğru seyreden sosyalleşme sürecinde önemli rol oynar. Ingram, derinin zihnin bir uzantısı olduğunu, bu nedenle huy ve kişiliğin değerlendirmesinde gerekli kısımlarından biri olduğunu belirtir. Çeşitli dermatolojik ve psikiyatrik hastalıklarda bu etkileşimin dengesi değişmekte ya da bozulmaktadır.
Kişilerin, deri hastalıklarına kişililikleri ile ilişkili olarak farklı tepkiler verebildikleri de pek çok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Neden bazı kişilerde stresle deri hastalığı gelişirken, diğerlerinde gelişmediğini açıklamak için strese yatkınlık modeli geliştirilmiştir. Buna göre, dermatolojik hastalığı olan bireylerde, biyolojik olarak zayıf/hastalığa yatkın organ deridir ve bu nedenle psikolojik sorunlarla başka sistemlerde hastalıklar yerine deri lezyonları ortaya çıkar.
S.Freud’un geliştirdiği psikanalitik söylemden yola çıkan bazı araştırmacılar, deri hastalıklarını, psikolojik bazı çatışmaların konversiyon mekanizmaları aracılığı ile bedensel belirtilere neden olmasıyla açıklamıştır.
Gelişimin kritik evresi olan erken çocukluk döneminde yeterli bakım alamama, reddeden anne figürü ve yeterli olmayan dokunma uyaranı, erişkin dönemde kendilik algısında, beden imgesinde bozulma ve karakter şekillenmesinde sorunlarına (kendini güvende hissetmeme, huzursuzluk) neden olabilir.
Öte yandan deri hastalıkları, yaşamı tehdit etmemekle beraber yaşam kalitesini bozmakta ve hastaların çoğunda psikolojik ve sosyolojik yıkım görülmektedir. Sosyal ortamlarda yalıtıma uğrayan birçok hastada depresyon, anksiyete bozuklukları, sosyal fobi, alkol ve madde bağımlılığı, cinsel işlev bozuklukları, disosiyatif bozukluklar gibi ruhsal hastalıklar ortaya çıkmaktadır
Sonuç olarak hastanın zihinsel yapısı/kişilik özellikleri ve deri hastalıkları arasında çift yönlü bir ilişki mevcuttur.