Cemaat hükümet kavgasından sonra Türkiye'yi hangi ürküten gelecek bekliyor?
Vatan gazetesi yazarı ve Ak Parti'nin Refeh Partisi'nden kopuş yıllarına ait araştırmalar yapıp kitaplar da yayınlayan Ruşen Çakır cemaat hükümet kavgasının Türkiye'yi başka bir noktaya sürüklediğini iddia etti.
Çakır'a göre Türkiye bu kavgada savrulup giderken yeni bir akım kendine zemin hazırlıyor. Bu durumda ya şeriat ya demokrasi kazanacak. Türkiye, Çakır'ın deyişiyle sert bir İslamcı dalga olan ve İslam'a da zarar veren yeni Selefilik akımı etkisine girebilir.
İSLAMCILAR SİSTEME RENGİNİ VERMEDİ
İslamcılar AKP aracılığıyla sisteme kendi renklerini vermediler; tam tersine, kendileri sistemin renkleriyle bezendiler. Bu, daha önce de yazdığımız gibi İslami hareketin kendi büyüsünü kendi elleriyle bozması anlamına geliyor.
İSLAMCILIK TIKANDI SAVAŞ ALENİLEŞTİ
İslamcılığın kaçınılmaz olarak yaşadığı bu kriz ve ona bağlı tıkanmayı Gülen Cemaati ile AKP hükümeti arasındaki savaş alenileştirdi. Öyle ki İslami hareketin en güçlü siyasi odağı (AKP) ile en güçlü toplumsal odağı (cemaat) sistemin merkezinde yalnız başlarına kaldıklarında, el birliğiyle onu dönüştürmek yerine birbirlerine karşı kıyasıya bir savaşa giriştiler.
İSLAMCILAR YA O YA BU DİYOR
O büyük patlamayı yaptığı Mart 1994 yerel seçimlerinin hemen ardından çıkan “Refah Partisi’ni Anlamak“ alt başlıklı kitabımın adı: “Ne Şeriat Ne Demokrasi” idi. Çünkü RP’nin, ülkedeki İslamcıların çoğu gibi hem kendince şeriatçı, hem de kendince demokrat olduğunu düşünüyordum.
AKP’nin iktidar deneyiminin geldiği noktada, “hem o hem bu” devrinin kapanması gerektiğini, İslamcıların “ya o ya bu” zorlamasıyla karşı karşıya olduklarını görüyoruz. Evet, Türkiye’de İslami hareket tam anlamıyla bir yol ayrımına sürükleniyor. Ya demokrasiyi ya da şeriatı seçmek durumundalar.
CEMAAT-HÜKÜMET SAVAŞINA DESTEK OLMAMIZ GEREKİRDİ AMA..
Bu noktada Zaman Gazetesi’nde Ahmet Turan Alkan’ın “Türk siyasetinin yeni yükseleni hürriyetçi ve laik bir anafikir olacaktır” diye yazmış olduğunu, yine aynı gazetede İhsan Dağı’nın, “Anlaşıldı ki iktidar sahiplerinin dindarlığı onların ve çevrelerinin despot, hukuksuz, usulsüz ve yolsuz olmalarını engelleyemiyormuş. Anlaşıldı ki yöneticilerde aranan özellik dindar olması değil; hukuka uyması, hukukun da evrensel değerlere ve ölçülere dayanmasıymış...” diyerek ona destek olduğunu hatırlatalım.
Eğer tek seçenek bu olsaydı, cemaat-hükümet savaşına ses çıkarmamamız, alttan alta daha da kızışmasını teşvik etmemiz gerekirdi. Ama değil. Hatta ağır basan seçenek de demokrasi değil. En azından bana göre...
SELEFİLİK AKIMINA ZEMİN HAZIRLANIYOR
Çünkü İslami hareketin yaşamakta olduğu şu büyük hayal kırıklığı ve bozgunun ardından Türkiye, tarihinde görmediği ölçüde sert bir İslamcı dalgaya tanık olabilir. İslamcılık tek başına sorun değil. Ancak esas olarak “yeni Selefilik” denen akımı kastediyorum. Tüm bu yaşadıklarımızın, İslam ülkelerinin ve Batı’da yaşayan Müslüman toplulukların çoğunu altüst eden, en çok geleneksel İslami yapılanmaları tedirgin eden ve ülkemizde bugüne kadar ciddi olarak kök salamamış olan “yeni Selefilik” akımı için son derece elverişli bir zemin hazırladığı kanısındayım. Bu konuyu tartışmaya yarın devam edeceğiz, tabii bir aksilik olmazsa.