Çelik, Türkiye'nin Varşova Büyükelçisi Tunç Üğdül'ün onuruna verdiği yemekte basın mensuplarıyla sohbet etti ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Polonyalı muhataplarıyla görüşmelerinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) yapılanmasına ilişkin görüşlerini paylaştığını dile getiren Çelik, onlara "Ya biz alalım ya siz alın ya da beraber yürütelim, iş birliği yapalım" dediklerini ve karşı tarafın da buna açık olduğunu gördüklerinin altını çizdi.
Genel anlamda terör meselesinin ilkeleri konusunda ciddi eksiklikler bulunduğunu vurgulayan Çelik, FETÖ'nün gittiği ülkelerde barışçıl bir görüntü çizdiğini, kiliseye ciddi bağışlar yaparak sevimli göründüğünü anlattı. Çelik, "Bu faaliyet yabancı istihbarat desteği olmadan bu kadar yayılamaz." diye konuştu.
"Avrupa terör örgütleri konusunda çifte standartlı"
Terörle mücadelede DEAŞ konusunda dikkat edilmesi gereken bazı hususlar olduğunu belirten Çelik, örgüt yenildikten sonra oradaki insanların sosyolojik statülerinin korunmasının önemine vurgu yaptı.
Çelik, PYD’nin terör faaliyetlerinin yanı sıra PKK dışındaki Kürt gruplar, Araplar ve Türkmenlerin topraklarına el koyduğunu anlatarak, DEAŞ’tan sonra oradaki etnik gruplar arasında çatışma potansiyeli taşıyan bu eylemlerin farklı etnik gruplar arasında çatışmalar yaratacağının altını çizdi.
DEAŞ’ın genelde etnik çatışma çıkarabileceği yerlere yerleştiğine dikkati çeken Bakan Çelik, PYD’nin de diğerlerinin topraklarına el koymaya çalıştığını ifade etti.
Avrupa’nın terör örgütleri konusundaki çifte standardına örnek veren Çelik, Türkiye’nin DEAŞ saldırısına uğradığında Avrupa kurumlarının bunu binaların üzerine Türk bayrağı yansıtarak dayanışma gösterdiğini ancak daha kanlı eylemlere imza atmasına rağmen hiçbir PKK saldırısında bu dayanışmanın gösterilmediğine vurgu yaptı.
"O zaman şöyle bir tanıma geliyor iş, Avrupa’nın canını yakan terör örgütüdür, Avrupa'nın canını yakmayan terör örgütü değildir." ifadesini kullanan Çelik, hatta DEAŞ saldırdığında bazı siyasilerin kendilerinin açıklama yaptığını, PKK saldırdığı zaman bunu sözcülerine ya da yardımcılarına bıraktıklarına işaret etti.
Çelik, YPG’nin Fırat’ın doğusunda ABD ile batısında Rusya ve diğer tarafında rejim ile iş birliği yapmasına ilişkin olarak da uluslararası sistemi bu kadar aciz duruma düşürmemek gerektiğini ifade etti. Çelik, şu değerlendirmede bulundu:
"Neymiş, askeri değerlendirmelere göre başka kara gücü yokmuş orada. Onun yerine muhalifler eğitilseydi, şimdiye yüz kere yapılırdı. El Bab’da mücadeleyi kim verdi? Türkiye’nin desteğindeki muhalifler. Demek ki istenirse oluyor yani. YPG’ye verdikleri ağır silahları, zırhlı taşıyıcıları muhaliflere verselerdi ne DEAŞ sorunu kalırdı ne de terör örgütüyle iş birliği yapmak zorunda kalırlardı."
"Güvenli bölge değil, terörden arındırılmış güvenli bölge"
ABD’de Barack Obama döneminin geçmişteki gibi iyi planlanmamış müdahaleler yapmamak için çok pasifist kaldığını söyleyen Çelik, "Dünyada önemli bir güçseniz, bir işte kötü müdahale ne kadar yanlış sonuçlar doğurursa hiç müdahale etmemek de öyle sonuçlar doğurur." ifadesini kullandı.
ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın güvenli bölge konusunda Türkiye ile aynı noktaya geldiğinin hatırlatılması üzerine Çelik, "güvenli bölge"den ziyade "terörden arındırılmış güvenli bölge" olmasının gerekliliğini vurguladı.
Çelik, terörle mücadeleyi zaafa düşüren iki yöntemden birinin Suriye’deki PYD’nin “güçler koalisyonu” adı altında etkinlik geliştirmesi ve diğerinin de Irak’ta Haşdi Şabi’nin Irak üniforması giyerek etkinlik üretmesi olduğunu dile getirdi.
“Dostlarımızdan hassasiyet bekliyoruz”
Bakan Çelik, hafta sonu Türkiye’ye gelmesi öngörülen IKBY Başkanı Barzani’den beklentilerin sorulması üzerine, Sincar’ın ikinci bir Kandil olmasına izin vermeyeceklerine ve bu konuda dostlardan hassasiyet beklediklerine vurgu yaptı.
Çelik, PKK’nın kendisini laik bir grup gibi sunduğunu ve Orta Doğu bölgesindeki Hıristiyan gruplar ve Batı’da çeşitli örgütlerin durumunu hassasiyetle takip ettiği Ezidi gibi grupların hamisi gibi gözüküp sempati yaratmaya çalıştığını anlattı.
"Hiç kimseye gerek yok. Biz din temelli yaklaşım üretmiyoruz. Hıristiyan ve diğerlerinin illa bir hami gerekiyorsa, ilk hamisi Türkiye’dir orada" diyen Çelik, bunun sadece Ezidiler için değil diğerleri için de geçerli olduğunu belirtti.
Çelik, "ABD’nin Türkiye’ye ‘PKK ile ortak mücadele edelim. PYD’yi Türkiye’ye bir tehdit olmaktan çıkartalım ancak siz de PYD'ye çok fazla dokunmayın" şeklinde bir formül sunduğu yönündeki iddialara karşılık da böyle resmi bir pozisyon olmadığını belirtti. Çelik, şunları söyledi:
"Bizim esasında daha önce Salih Müslim ile görüşmemiz PYD’nin belli bir noktada durmasına dönük bir takım mesajlar vermemiz, Suriye’de herhangi bir Kürt hareketine karşı önyargılı davranmadığımızı gösteriyor. Ama ondan sonra PYD kendi safını seçerek PKK ile organik ilişkisini güçlendiren, Türkiye’yi tehdit eden adımlar atmaya başlayınca buna müsaade edilemez."
“Müzakerelerin ruhuna uygun davranmadılar”
Çelik, Kıbrıs’ta müzakere sürecine ilişkin de Türkiye’nin süreci desteklediğini net olarak ortaya koyduğunu ancak Yunanistan’dan bu kadar güçlü cümleler gelmediğini ifade ederek, "AB bugüne kadar hangi barışı koruyabilmiş ya da hangi sorunlu alanda bir güvence sağlayabilmiş. Böyle bir şey yok." sözlerine yer verdi.
Yunanistan’ın süreç devam ederken Enosis’i kutlama kararı almasının da çok çarpıcı olduğunu anlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Biz gerçekten burada bir barış ve iki kurucu devlet üzerine tam bir devletin oluşumunu istiyorsak Güney Kıbrıs’ın bu yaptıklarını yapmaması lazım. Ama Güney Kıbrıs bütün bu retoriğin üzerine şunu düşünüyorsa ‘Ben bir AB ülkesiyim, KKTC’dekiler de bir topluluk. Onlar bana katılacaklar.' Böyle bir şeyi biz Türkiye Cumhuriyeti olarak kabul etmiyoruz. İki kurucu devlete dayanacak bu şey."
Çelik, 1974 yılında bir zulüm yaşandığı için adaya müdahale edildiğini, oradaki Türk soydaşların can ve mal emniyetini koruyan TSK’nın adadaki barışa tehdit oluşturan tek bir örneğin dahi gösterilemeyeceğini vurguladı.
Çelik, karşı tarafın farazi konuştuğunu dile getirerek, "Enosis kararı, şu anda yürüyen müzakerelerin ruhuna uygun davranmadıklarını, siyasi nezakete uygun olmayan siyasi kararlar aldıklarını gösteriyor. Bu tablo, onların düzeltmesi gereken bir tablo. Avrupalı dostlarımızın da bunun için Güney Kıbrıs’a baskı yapmaları gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Müzakerelerin teknik düzeyde olduğunu hatırlatan Çelik, kendilerinin de siyasilerin katılabileceği bir düzeye gelip gelmediğini gözlemlediğini söyledi.
"Karar kabul edilemez"
AB Bakanı Çelik, Yunanistan’ın 8 FETÖ’cü askeri iade etmeme kararını da eleştirerek, bunun kabul edilemeyeceğini yineledi.
Çelik, "Ben onlara da söyledim. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin, devletimizin, tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri. Biz burada kim yanımızda kim karşımızda asla unutmayız. Dolayısıyla yargı böyleymiş, yargı şöyleymiş meselesi değil. Yunanistan’a dostlukla bakıyoruz ve Yunanistan’dan dostluk bekliyoruz, darbeci askerlerin iade edilmemesi dostça bir davranış değildir. Ve biz bu dönemde bize verilen desteği de bu desteğin esirgenmesi konusundaki tavırları da hiçbir zaman unutmayacağız. Bu, bizim milli hafızamızda yer edecek." değerlendirmesinde bulundu.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin aldığı bu kararın rasyonel olmadığının ortada olduğuna dikkat çeken Çelik, "Yunanistan egemen bir devlet. Başka bir devletin telkiniyle hareket etti gibi bir şey düşünmek istemeyiz. Ama netice itibariyle izah edilemeyen bir şey var. Adamlar bir NATO ordusunun helikopterini çalarak öbür tarafa geçmişler, NATO ordusuna karşı darbe gerçekleştirmeye kalkmışlar ve bizim müttefikimiz bunu koruyor. Bunun izahı yok. Bu tartışmasız bir şey. Bunu hiç kimse önümüze 'Yargı kararı' diye getirmesin." diye konuştu.