AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Hürriyet gazetesindeki mektubu değerlendirdi. Ünal, “Doğan medya bunu birçok kez yaptı. Her seçim sonunda AK Parti’nin her yüzde 50 oy almasından sonra Doğan medya bunu yaptı. Ama bir süre sonra ba
AK Parti Grup Başkanvekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, MHP ve HDP'nin tabanından AK Parti’ye oy akışı olduğunu belirterek, "MHP’nin tabanından ve HDP’nin tabanından AK Parti’ye yaklaşık yüzde 6-7 oranında bir oy akışı söz konusu oldu" dedi.
AK Parti Grup Başkanvekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, TGRT Haber ve İHA Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar ’ın moderatörlüğünü yaptığı “Neler Oluyor?” programına konuk oldu. Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Ünal, Türkiye’de son derece sağlıklı bir seçim sisteminin olduğunu belirterek, “Aslında demokrasiyi güçlü kılan seçmen reflekstir. Yani Türkiye 1 yıl içerisinde 4 seçim yapmış olmasına rağmen hem bu kadar yüksek katılımın sağlanmış olması ve seçmenin siyaseti ve siyasetçiyi çok iyi takip edip oy verme danışını siyasetçi reflekslerine göre ayarlamış olması çok kıymetli bir şey. Şimdi Türk seçmeni siyaset ve siyasetçiyi çok yakından takip ediyor. Onun söylemini, onun dilini, onun samimiyetini, onun meseleleri kavrayış biçimini, çözüm dili mi kullanıyor, nefret dili mi kullanıyor? Nerden besleniyor, yani millete mi yaslanıyor, yoksa başka odaklara mı yaslanıyor, bütün bunları Türk seçmeni çok yakından takip ediyor ve kararını verirken de son derece rasyonel bir şekilde davranıyor. Bu anlamda bütün dünyada en makul, en doğru seçmen demokrasiyi güçlendiren seçmen tipi hangisidir derseniz, oy verme davranışı hangisidir derseniz rasyonel tercih modeli dediğimiz seçmenin rasyonel bir tercihle seçimini yapmasıdır. Yani seçeneklere bakıp seçimini o seçenekler arasındaki değerlendirmeyi, mukayesesini yapıp ona göre seçimini yapmasıdır. Yani takım tutar gibi benim babam şu partidendi, bende bu partidenim, kimlik modeline göre değil de son derece rasyonel gerekçelerle davranışını belirleyen seçmenimiz var, yani demokrasimizi güçlü kılan da bu” şeklinde konuştu.
“SANDIĞIN BAŞINDA USULSÜZLÜK OLMASI SÖZ KONUSU DEĞİL”
CHP ve MHP’nin 'oylar kısa sürede nasıl sayıldı' söylemlerine ilişkin soru üzerine Ünal, “Daha çok sistemin iyi çalışmasıyla ilgiliydi. Yani bu tüm gelişmiş ülkelerde tabi ki sistem böyle çalışmıştır. Gelişmiş ülkelerde eğer sistem doğru çalışıyorsa, bizim seçim sistemimiz benliğini siyasi partilere bırakıyor, yani sandık güvenliğini siyasi partiler sağlıyor. Burada her siyasi partinin sandık kurulu üyesi var. Yine Yüksek Seçim Kurulu'nun atadığı sandık başkanları var, siyasi partilerin müşahitleri var. Yani sandığın başında herhangi bir şekilde usulsüzlüğün olması söz konusu değil. Sandıklar açıldıktan sonra diğer siyasi partilerin üyelerinin ve müşahitlerinin önünde zaten oylar sayılıyor ve tutanak tutularak ilgili siyasi partilerin temsilcilerine veriliyor. Burada birileri ısrarla Türkiye'nin seçim sistemi dünyada en taktir toplayan ve çok iyi bir sistemimiz var. O yüzden Yüksek Seçim Kurulu'na buradan ben teşekkür ediyorum. Meşruiyetini tartışmalı hale getirmek için medya üzerinden kampanyalar üretmeye başladılar ama dün bütün takip eden gözlemci kuruluşlar bu temiz bir seçim olmuştur, sonuçları çok hızlı bir şekilde kamuoyuyla paylaşın demiştir” diye konuştu.
1 Kasım seçimlerinde katılım oranına dikkat çeken Ünal, “Seçmenimizin son derece bilincinin yüksek olması ve devleti yakından ve bilinçli olarak takip etmesi. Devleti milletin sadıkta seçtiği ve TBMM çatısı altında tecelli eden milli irade mi yönetecek, yani sandıktan çıkanlar mı devleti yönetecek, yoksa sandığın arkasını dolaşan güçler mi devleti yönetecek? Dolayısıyla kendi iradesine sahip çıkıyor ve diyor ki benim seçtiğim temsilciler eliyle bu devlet yönetilecek. Artık siyasetin üzerinde vesayet benim iradem dışındaki bazı iradelerin karar verme hakkının devleti yönetme yetkisinin olmasını istemiyorum. Sivil ve askeri bürokrasinin benim iradem üzerinde bir vesayet oluşturmasını istemiyorum, siyasetin merkezinin güçlü olmasını istiyorum. Seçmen siyasetin merkezini güçlendirdi. Merkezi zayıflatan ve merkezin kenarında bulunan HDP ve MHP merkeze oy kaybetti. İki farklı kutup 7 Haziran'da kendi vaatleriyle ve siyasetleriyle merkeze yaklaşacaklarına dair mesajlar verdi. MHP'de merkeze yaklaşmaya dönük mesajlar verdi. HDP'nin güçlenmesi kaçınılmaz olarak MHP'nin güçlenmesine neden oldu. Bu seçimde merkez kendi oyunu muhafaza etti. HDP'ye seçmen senin Türkiyeleşme mesajını inandırıcı bulmadım, 7 Haziran’dan sona sen Türkiyeleşmek yerine terör örgütünün sözcülüğünü üstlendin, terör örgütünün kazdığı kuyuların bekçiliğini yaptın, benim irademin bekçiliğini yapman gerekirken sen o kazılan ve etrafına mayın döşenilen, 9 yaşındaki Eliflerin hayatını kaybetmelerine sebep olan hendeklerde gününü geçirdin, o yüzden senin Türkiyeleşme projene inanmıyorum dedi. Seni de baraj altına indirmiyorum, çünkü bölgede siyasetin olması için iki partinin olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“MHP'NİN OY KAYBETMESİNİN TEMEL SEBEBİ HAYIR DEMESİ”
MHP’nin oy kaybetmesinin nedenlerini sıralayan Ünal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“MHP'nin oy kaybetmesinin temel sebebi hem hayır demesi hem de maalesef Devlet Bahçeli MHP'yi yerli ve milli unsurlardan uzaklaştırdı. Bizim siyasi fikirlerimiz farklı olabilir ama ortak değerlerimiz var. Vatan, devlet, İstiklal Marşımız gibi bizi millet yapan, bizi ülke yapan, bayrağımıza anlam katan ortak değerlerimiz var. O yüzden siyasi fikirlerimiz farklı olsa da değerlerimiz ortaktır. Ortak değerler nedir? Yerlilik ve milliliktir. Bu vasıflara samimiyetle bağlı olmaya biz yerli ve milli diyoruz. Şimdi terör örgütü operasyon yaparken, devlette terör örgütüne meşru müdafaasını yaparken eğer Devlet Bahçeli, çıkıp bu devletin yürüttüğü meşru müdafaa hakkına biz 400 vekil, seçim kazanmak için her şeyi yapıyorsunuz derse ve Selahattin Demirtaş'ın kullandığı dili ve üslubu kullanırsa o zaman MHP'nin tabanındaki yerli ve milli unsurlar sessiz kalmazlar. Siyasette kaçınılmaz bir şey vardır. Farklı sonuçlar istiyorsanız farklı şeyler yapmanız gerekir. Aynı şeyleri yaparak her zaman aynı sonucu alırsınız. CHP aynı şeyleri yapmadı aslında. CHP siyasi söylemini değiştirdi. Dilini değiştirdi, yaklaşımlarını değiştirdi.”
“CHP HİÇBİR ZAMAN ÖZELEŞTİRİ YAPMADI”
CHP’nin yüzde 25 oy oranını koruduğunu ifade eden Ünal, “Bunun sebebi bu millet ariftir. Çok alim olmasa da yani ariflik ilimden daha kıymetlidir. Kişinin kendini bilmesi, irfan sahibi olması daha kıymetli bir şeydir. Siz bu devleti ele geçirmek için harekete geçmiş paralel yapının düzmece tapelerini, hukuku ve anayasayı hiç etmeye çalışarak TBMM'de, grup toplantısında ben anayasayı da hukuku da hiçe sayıyorum diyerek yalan düzmece, hukuksuz tapelerin kullanılması yasak olduğu halde bunları kullanacaksınız ve söylemleriniz, yaklaşımınızla siz bütün ülkenin varlığı ve devletin bölünmez bütünlüğü anlamında bir tavır ortaya koymanız gerekirken tam tersini kullanacaksınız ama özeleştiri yapmayacaksınız ve sonra hiçbir şey olmamış gibi birdenbire dilinizi değiştireceksiniz. Önce özeleştirini yap, yanlışını kabul et, ondan sonra ben senin samimiyetine inanayım. 7 Haziran’dan sonra biz özeleştirimizi yaptık. CHP hiçbir zaman özeleştiri yapmadı. AK Parti’nin bir kıymeti yoktur, AK Parti'yi kıymetli yapan milletin oy vermiş olmasıdır. Bunlar AK Parti’yle uğraşırken şuna dikkat etmiyorlar, bu memlekette her 2 kişiden birinin AK Parti'ye oy vermiş olmasıdır. Bu ülkede sen ne yapacaksın, eğer saygı duyuyorsan AK Parti'yi tebrik ediyorum diyeceksin. Seçmen artık gerçekten seçim yapıyor. Son derece rasyonel bir şekilde meseleye bakıyor ve kararını veriyor” şeklinde konuştu.
"1990 yıllarda Türkiye, seçimler yapabilmiş olsaydı günümüzde yaşananlar yaşanabilir miydi?" sorusuna Ünal şöyle cevap verdi:
“90 yılları konuşurken, şunu konuşmamız lazım. 90 yıllar vesayetin en ağır bir şekilde hissedildiği yıllardır ve vesayetin tahkim edildiği yıllardır. Sistem cumhurbaşkanını zaten siyaset kurumunun güçlenmesi durumunda sistemin sigortası olarak konumlandırmış. Yıllarca bu ülkede asker milletin askeri olmadı, rejimin askeri oldu. Yargı milletin yargısı olmadı, rejimin yargısı oldu. Cumhurbaşkanı da milletin cumhurbaşkanı değil, rejimin cumhurbaşkanıydı. Siyaset kurumu güçlendiği zaman siyaset kurumu milletin hassasiyetleri önünde kendi alanını genişletmek istediğinde ya asker harekete geçer ya yargı harekete geçer ya da cumhurbaşkanı harekete geçer. Çünkü bunlar adeta rejimin sigortaları durumundaydı. O yüzden sistem bütün ağırlığıyla toplumun üzerine çökmüş ve 18 Şubat bin yıl devam edecek diye gerçekleştirilmişti. O yıllarda bu dediğinizin olması mümkün değildi. Türkiye tekrardan seçime gitmezdi. Onlar zaten ne yaptı hemen 5’li çete bir araya geldiler ayrı bir vesayet oluşturdular. Öbür taraftan bir tehditle bir partinin içerisinden 45 kişi ayrıldı başka bir partiye geçti. Bir gecede bunlar millete yaslanmadıkları için tekrardan sandığa gitmediler. Halbuki sandık çözer, sandığa gidelim. Bunlar sandığa yaslanmıyorlar. Şimdi birileri hani PKK’ya, YPG’ye yaslanıyoruz diyorlar ya, o günde birileri neye yaslanıyordu millete değil vesayet organlarına yaslanıyordu.”
“MHP’NİN TABANINDAN VE HDP’NİN TABANINDAN AK PARTİ’YE YAKLAŞIK YÜZDE 6-7 ORANINDA BİR OY AKIŞI SÖZ KONUSU OLDU”
AK Parti’nin seçimlerde oy oranını neden arttırdığını anlatan Ünal, “2015 7 Haziran’ında sandığa gitmeyen ve dolayısıyla 4,5 milyon bir oy AK Parti’nin 2011 yılında oyunu aldığı 4,5 milyonluk bir seçmen bir kere sandığa ve AK Parti’ye tekrardan döndü. MHP’nin tabanından ve HDP’nin tabanından AK Parti’ye yaklaşık yüzde 6-7 oranında bir oy akışı söz konusu oldu. Burada tamamen rasyonel tercih modelinin nedeni uygun oy verme davranışı gerçekleştirdi seçmen ve seçmen huzuru, istikrarı, Türkiye’nin kendi hedefleri içerisinde belirsizliğe tahammülü olmadığını ifade etti” diye konuştu.
“HDP TAMAMEN PKK’NIN DENETİMİNDE”
CHP’nin ve MHP’nin iktidar iddiası olmadığını kaydeden Ünal, “HDP tamamen PKK’nın denetiminde siyaset yapmaya başladı. Şimdi bunu ben söylenmiyorum. Sözde KCK Yürütme Kurlu üyesi açıklama yaptı. ‘PKK olmasaydı, HDP tekrardan siyaseti 2011’e taşıdı’, 2011’den biz tekrardan sürece başlayacağız” ifadelerini kullandı.
İlk defa oy kullanan yeni seçmenin de AK Parti’yi tercih ettiğini vurgulayan Ünal, MHP ve HDP tabanından da AK Parti’ye oy akışı olduğuna dikkat çekti.
"13 YILDAN BU YANA AK PARTİ MEŞRU SİYASİ AKTÖR OLARAK GÖRMEYEN, NEFRETLERİ VE KİNLERİ GÖZLERİNİ KÖR ETMİŞ OLANLAR KAYBETTİLER"
Ünal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“13 yıldan bu yana AK Parti’yle savaşan ve AK Parti’yi meşru siyasi parti olarak görmeyen bir kesim var. Bu kesim bizimle savaşırken, biz milletin bize sandıkta emanet ettiği iradeyi tabi ki savunacağız. Bunların bu saldırılarına karşı tabi ki biz de sessiz kalacak değiliz. Öncelikle ilk önce AK Parti’yle savaşmaktan vazgeçsinler. AK Parti’yi siyasi meşru bir parti olarak kabul etsinler. Ancak o zaman bir kucaklaşmaktan bahsedebiliriz. Açık bir şekilde milleti öyle korkuttular ki AK Parti tek başına iktidara gelirse iç savaş çıkar. Dergi kapağında ‘2 Kasım 2015 sonrası Türkiye’de iç savaş başladı’ diye kapak yapacak kadar bunlar fütursuzlaştılar. Şimdi gerçekten AK Parti’nin siyasi görüşüne sahip olmayan ama son derece rasyonel davranan ve rasyonel davranarak da AK Parti’nin kazandığı bu başarıyı kutlayan, tebrik eden, saygı duyanlara karşı da saldırmaya başladılar. Muhalefetin içerisinden bir kesim 1 Kasım seçimlerinin sonucunu gördükten sonra daha agresifleşti, bir kesim de kendi öz eleştirimizi yapmamız gerek dedi. Şimdi o öz eleştiri yapmamamız gerek diyenlere o agresifleşen ve irrasyonelleşenler saldırmaya başladılar. Biz kiminle kucaklaşabiliriz, makul, rasyonel yerli ve milli bu ülke için kaygılanan ve bu ülkenin daha güzel bir ülke olması için mücadele eden herkesle kucaklaşabiliriz. Çünkü biz ayrı siyasi görüşte olsak da aynı değerlere sahibiz. Londra, Brüksel’de dünyanın değişik yerlerinde Türkiye’nin içinde ki bu kişilerle temasta olup Türkiye’yi kişiler üzerinden okuyan birçok insanda yanıldığını fark etti. Bunlar üzerinden Türkiye’yi okumanın yanlış olduğunu fark etti. Bunlar kaybettiler, nefret dilini kullanan, ne pahasına olursa olsun AK Parti’den kurtulmalıyız diyen, 13 yıldan bu yana AK Parti meşru siyasi aktör olarak görmeyen, nefretleri ve kinleri gözlerini kör etmiş olanlar kaybettiler."
DOĞAN GRUBUNUN TAVRI
Hürriyet gazetesindeki mektubu değerlendiren Ünal, “Doğan medya bunu birçok kez yaptı. Her seçim sonunda AK Parti’nin her yüzde 50 oy aldıktan sonra Doğan medya bunu yaptı. Ama bir süre sonra başka bir davranış içerisine tekrardan girdi. Aydın Doğan’ın medya üzerinden siyasetle kurduğu geçmiş Türkiye’nin alışkanlıklarının gerektirdiği davranışları vardı. Eski Türkiye’de ne vardı; eğer iş adamıysanız, güçlü bir medyanız olması gerekir ve güçlü medya üzerinden siyaseti bir şekilde köşeye sıkıştırırsınız ve işlerinizi yürütürsünüz. Aydın Doğan, AK Parti iktidarından sonra eski Türkiye’nin bu alışkanlığını devam ettirmek istedi. Ama 13 yıldan beri AK Parti bu Türkiye’de bunun işlemeyeceğini, herkesin kendi sınırları içerisinde olması gerektiğini söyledi. Kimse siyasetin üzerinde bir güç olarak kendisini görmeyecek” diye konuştu.
HÜKÜMET KURMA SÜRECİ
Meclis takvimi hakkında bilgi veren Ünal, 12 Kasım’da YSK’nın kesin sonuçları açıklayacağını belirterek, “17 Kasım’da muhtemelen yemin töreni gerçekleştirilecek. Türkiye’de bir ilk yaşanacak, ilk defa seçim hükümeti ilk olduğu için anayasa 114’ün son fıkrasına göre meclisin ilk toplantısında seçim hükümetinin görevi sona erdiği için aynı gün içerisinde başbakanımızın, cumhurbaşkanımızla görüşmesi istifasını sunması ve seçimi kazanan partinin genel başkanı olarak da hükümeti kurma görevini alması gerekiyor. Ondan sonra ki 5 gün meclis başkanlığı için başvurusu süresi, muhtemelen 22 Kasım’da meclis başkanlığı seçimi var. Ondan sonra hükümet programının okunması var. Güven oylaması var. Muhtemelen 28 Kasım’da bütün takvim bitmiş olacak" ifadelerini kullandı.
7 Haziran’dan sonra Türkiye'nin kayıplar yaşadığını söyleyen Ünal, bu kayıpları telafi etmek için hemen yüz günlük bir acil eylem planı hazırlayacaklarını belirtti.